Tokyo Monogatari (1953)

"Hayat insanı düş kırıklığına uğratıyor değil mi?"



Tôkyô monogatari (Tokyo Story-Tokyo Öyküsü) 1953 yılında Japon yönetmen Yasujiro Ozu tarafından çekilen unutulmaz başyapıt...
Ozu'nun klasik anlatı yapısına dahil olan bu film kimilerine göre çok "yavaş" kimilerine göre hayatın ta kendisi...Bu kadar zıt yorumlar almak bu filmin asıl başarısını oluşturuyor belki de...
Tokyo Öyküsü, Popüler sinemanın aksine, hayattan bağımsız bir öykü anlatmaz. Bu filmde seyirciyi etkileyecek suni gerilimler, olay akışını komple değiştirecek kırılma noktaları ve "deus ex machina" gibi beklenmedik durumlar yoktur. Film, hayatı olduğu gibi yalın belki de bir o kadar da "sıradan" verir. Bu durum popüler sinema izleyicisi için oldukça yadırgayıcıdır.
Oysa Tokyo Öyküsü, yalın da olsa kendine bağlayan bir hikaye sunar. 2. Dünya Savaşı sonrasında değişen Japonya'nın arka planda durduğu filmde, yaşlı bir çiftin çocuklarını ziyarete Tokyo'ya gitmeleri anlatılır. Hayatları boyunca çocuklarında çok şey beklemiş olan bu çift çocuklarının "değiştiğini" farkeder. Aslında bu değişim o kadar sıradandır ki, evrensel bir geçerliliği vardır. Çocuklar değiştiklerinin farkında bile değildir. Hatta belki de filmde de dendiği gibi bu değişim gerekli ve doğaldır.
Ancak çocuklarına fazla yük olduğunu düşünen çift tedirginlik duyar. Dışarıya karşı bunu belli etmeselerde kendi aralarında bunu birazda "utanarak" konuşurlar. Çocukları işlerinden onlara vakit ayıramamakta hatta birazda sıkılmaktadırlar. Oysa savaşta ölen çocuklarının eşi yani gelinleri böyle düşünmemektedir. Kan bağı olmamasına rağmen kendi çocuklarından daha fazla onlarla ilgilenmekte bundan da memnun olmaktadır. Bu durum kan bağının aslından çokta önemli olmadığını bizlere gösterir.

Filmde kamera sanki Japon kültürünü anlatırcasına neredeyse yer hizasında durur. Doğuya özgü yer sofraları, yer yatakları bu açıdan daha da belirginleşir. Hatta batı için çok yadırgayıcı olan ayakkabısız evde dolaşmak belkide bilinçsizde olsa dikkat çeker. Neredeyse hiç bir ABD sinemasında görülmeyecek çıplak veya çoraplı ayaklar bu filmde gözükür. Bu açıdan Türk sinemasının da, benzer kültürden gelmesine rağmen; film ve dizilerde ABD bakış açısını kullanması da ilginçtir...
Savaş sonrası ABD'nin Japonya'ya olan etkisi filme yansır. Filmde ingilizce ders çalışan çocuk ve batının birçok ürünü açıkça gösterilir. Artık Japonya değişmektedir. Buna rağmen film 50'lerin Japon kültürünü ve Tokyo'nun görünüşünü ekrana taşır.
Kamera neredeyse hiç kıpırdamaz. Sabit ve uzun planlar, oyuncuların kameraya sırtını dönmesi batı izleyicisi için belki de "saçmadır"; oysa hayatta böyle değilmidir. Gerçek yaşamda hiç bir zaman hızlı geçişler olmaz. Gözümüz bir kişi yakın planda görmez. Kimse evde tek bir sırada oturmaz... Evrensel bir yaşlılık hikayesi olan film gerek konusu gerekse sıcak havayı yansıtan-ki sürekli yelpazeler çalışır- atmosferiyle oldukça boğucudur.Oyunculukların çok iyi olduğu filmde "vefalı" gelin rolünde Setsuko Hara ise unutulmazdır.

Filmin sonlarında söylendiği gibi "Hayat insanı düş kırıklığına uğratmaya" devam etmektedir.




Onur ÇOBAN


21.11.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder