Sinema Tv Dersleri Facebook'ta...

Sinema Tv Dersleri Facebook'ta...

Sinema bilgisi paylaşmayı hedefleyen blog'umuz artık facebook'ta takip edilebilmekte...

Sinema Tv Dersleri hayran sayfasını aratabilir veya http://www.facebook.com/pages/Sinema-TV-Dersleri/163994365980?ref=ts linkine tıklayıp göz atabilirsiniz.






.

Onur Çoban'la röportaj

Kanaltürk'te yayınlanan "Sinema Sevgilim" programının kısafilm bölümünde yapılan Onur Çoban'la röportaj... 9.8.2008 Umarsız Gözyaşı kısafilmi...


2008

Bekleyişin Gölgesi

Bekleyişin Gölgesi-2006

Bekleyiş...Herhangi bir yerin,herhangi bir kişinin hikayesi...




Yönetmen:Onur Çoban
Kamera:Cihan Kardeşler
Oyuncular:Engin Gencer, Seçil Altıner, Onur Çoban
Kurgu:Onur Çoban

Ben (Kısa Film-2007)

"Ben" adlı kısafilm 2007





Yönetmen:Cihan Kardeşler,Onur Çoban,Duygu Derun
Kurgu:Onur Çoban
Görüntü Yönetmeni:Duygu Derun
Hikaye:Cihan Kardeşler
Oyuncu:Onur Çoban

"Portre"

"Portre"
2006 12'

Hayatını karakalem portreler yaparak kazanan bir ressamın,gördüğü bir rüya sonucunda,rüyasını ve yaşamını sorgulaması...

Yönetmen:Onur Çoban
Yönetmen Yardımcısı:H.Can Erol
Görüntü Yönetmeni:Kaan Solak
Sanat Yönetmeni:Sevinç Paçacı
Kurgu:Kaan Solak,Onur Çoban
Oyuncular:Devrim Umut Aslan,Zeynep Geçgin
Hikaye:H.Can Erol
Senaryo:Onur Çoban,Kaan Solak
Müzik:R.Volkan Solak






Gösterildiği Festivaller:

6.Konya Kısaca film festivali finalisti
3.Yıldız Kısa film festivali
2006 Antalya Akdeniz Üniversitesi film haftası
2006 Kar film festivali

Umarsız Gözyaşı

Yönetmen Onur Çoban'ın çekmiş olduğu "umarsız gözyaşı" adlı kısa film.
-İstanbul Kısa filmciler derneği en iyi film ödülü(2007)

"Serbest fotoğrafçılık yapan genç bir kız, karşılaştığı bir kapkaç olayını resmeder. Ancak kapkaççıların saldırısına uğrayan kadına yardım etmez. Bu olay sonucunda hayatını ve mesleğini sorgulamaya başlar."
-İstanbul Kısa Filmciler Derneği 6.Ulusal Kısa Film Festivali(en iyi kurmaca)
-4.Yıldız kısa film festivali
-1.Kartal Kısafilm festivali





Görüntü Yönetmeni: Kaan Solak
Özgün Müzik: Murat Yazıcı
Özgün Senaryo:Onur Çoban
Sanat Yönetmeni:Sevinç Paçacı
Kurgu:Onur Çoban


Oyuncular:
Ceyda Özcan
İdil Vural
Müslüm Çalasın
Mustafa Kömüşcüoğlu
Tonguç Sezen
Kaan Solak

İletişim Modelleri

NOT: Bu konuda ayrıntılı yazılar www.onurcoban.com adresinde ve alttaki ilgili konularda yer alan linklerde yer almaktadır.

İletişim modelleri, kuramcıların üzerinde sıklıkla durduğu kavramların başında gelir. Bireyler arasındaki ilişkiden başlayarak, toplumlara yön veren kitle iletişimine kadar birçok kuramsal açıklama iletişim biliminin konusunu oluşturmaktadır.www.onurcoban.com
Derinlemesine bir inceleme sunulması konunun anlaşılması için gereklidir. Ancak konuya uzak olanlar için kısaca bu modelleri saymak kaçınılmaz olmaktadır.
Bu yazıda bu modellerin varlığından bahsedilmiş, derinlemesine bir inceleme için referans olması hedeflenmiştir.
‘Ayseli USLUATA’nın İletişim Yayınlarından çıkan ‘İletişim’ adlı kitabında belirtilen iletişim modelleri şunlardır:


a. ARİSTO MODELİ
Bu modeli Aristo, İÖ 5. ve 4. yüzyıllarda ortaya atmıştır. Ona göre iletişim tek yönlüdür ve karşıdakileri etkileyebilmeye dayanır. Bu Aristo’nun yaşadığı zamandaki yaşam koşuları için geçerli olabilir(bilindiği gibi o yıllarda şiirsel anlatımlara önem verilirdi. Topluluklara şiir yoluyla düşüncelerini anlatmak çok yaygındı)Ancak günümüzün kitle kültürlerinde bu söz konusu değildir. İnsanlar günümüzde geribildirimleri görmek ister.

b. LASWELL MODELİ
Laswell’e göre ‘kim neyi hangi etkiyle söylüyor?’sorusu ve bunun sıralaması çok önemlidir. İletişimin eğlence türünde de olabileceğini söylemiş bu da kitle kültürüne ışık tutmuştur. Bu yaklaşım bence günümüz dünyasını tanıma açısında devrim niteliğinde olmaktadır. Laswell ayrıca bilgilendirme gibi etkilerin iletişim süreçlerinde var olduğunu da belirtmiştir.

Ayrıntılı bilgi için: http://www.onurcoban.com/2011/09/lasswell-modeli.html



c. SHANNON-WEAVER MODELİ
Shannon ve Weaver tamamen yeni bir yaklaşımla insanlar arasındaki iletişimin makineler içinde uygulanabileceğini söylemişlerdir. Onların modeli doğrusaldır. İletişim bilgi kaynağından başlar. Çeşitli enformasyonları değerlendirerek bir ileti oluşturur. Gönderici iletiyi sinyale çevirerek iletişim kanalına gönderir. Alıcı sinyali tekrar iletiye çevirerek hedefe ulaştırır. Bu model gürültü kavramını ortaya atması bakımından önemlidir.

Ayrıntılı bilgi için: http://www.onurcoban.com/2011/09/shannon-weaver-modeli.html

d. NEWCOMB MODELİwww.onurcoban.com
Bu modelde çevre faktörü çok önemlidir. Bu durum ise modelin doğruluk payını güçlendirmektedir.

e. SCHRAMM MODELİ
Bu model bir bakıma Shannon-Weaver modelinin ayrıntılı halidir. Ayrıca bu modelde kitleler hakkında daha fazla durulması günümüz açısından önemlidir.
Schramm bunun dışında ikinci bir model geliştirmiştir. Burada kaynakla hedef arasındaki ortak yönlerin fazlalığı iletişimi arttırır görüşü hâkimdir. Bu noktada kültür farklılıkları ön plana çıkmaktadır.

f. GERBNER MODELİ
Şekil olarak diğer modellerden farklı olan bu modelde algılama ön plana çıkmaktadır. Buna göre bir kişi bir olayı ‘seçer’ ve öyle algılar. Bu seçimde birçok etken görev alır. Seçim sonucunda biri tarafsızlık sorunu ortaya çıkar. Gerbner modeli, medyada çok geçerli bir modeldir. Medya çalışanları seçim yaptıktan sonra bazı iletileri alacaklar ve onları bize yansıtacaklardır. Bu tarafsızlık ilkesi ve medya güvenirliliği açısından bana göre bir handikap oluşturmaktadır.

g. KATZ İLE LAZARSFELD MODELİ
Bu modelde yüz yüze iletişimin, kitle iletişimine oranla daha etkili olduğu belirtilmiştir. Bu daha önce belirttiğim gibi doğru bir yargıdır. Ancak kitle iletişiminin günümüzde hızla gelişmesi de unutulmamalıdır.www.onurcoban.com

h. WESTLEY-MACLEAN MODELİ
Bu model hem kişiler arası hem de kitle iletişimi için geçerlidir. Bu modelde diğer modellere nazaran geribildirim çok önemlidir.

i. BERLO MODELİ
Bu modelde Schramm gibi bazı modellerin etkisi gözükür. Berlo anlamın sözcüklerde değil kişilerde aranması gerektiğini belirtir. O da kültürün iletişim için önemini vurgulamaktadır.

j. DANCE MODELİ
Şekil olarak değişik bir model çizen Dance modele zaman kavramını eklemiştir.

k. WATZLAWİCK-BEAVİN-JACKSON MODELİ
Bu model iletişimin bireyler arasındaki ileti alış veriş olduğunu vurgulamıştır. Bireyler birbiri ardına kaynak ve hedef olmaktadır.

l. BECKER MODELİ
Model tamamen farklı çizimiyle dikkat çekmektedir. Mozaikler şeklindeki modele göre kaynak etkilerden oluşan bir mozaiktir. Her katman birer bilgi katmanıdır.

m. ANDERSCH-STAATS-BOSTON MODELİ
Bu modelde de çevre ön plandadır. Kaynağın ve hedefin çevre tarafından etkilenmesi önemli bir yaklaşımdır.

n. BARLUND MODELİ
‘Kişi İletişiminin Karmaşıklığının, inanılmaz güçlüğünü vurgulamaktadır. Modele göre anlam alınan değil, yaratılandır.

o. ROGERS-KINCAID MODELİ
Yakın zamanlarda(1981)ortaya sunulmuş modele göre iletişim bireylerin bir birleriyle olan paylaşma sürecidir.


Görüldüğü gibi iletişim süreci için birçok model ortaya atılmıştır. Bunların çoğunun geçerli noktaları olmakla beraber eksik yerlerinin de bulunduğu bir gerçektir. Bu nedenle bazı iletişim uzmanlarının yeni model yaratmaktan çok eski modelleri geliştirme çabasını doğal karşılamak gerekir. www.onurcoban.com
Onur Çoban

Brazil 1985

Brazil (1985)


Terry Gilliam tarafından yönetilen Brazil, Jonathan Pryce, Robert De Niro, Katherine Helmond, Lna Holm, Bob Hoskins ve Michael Pain'in oyunculuklarıyla çevrilen bir İngiliz yapımıdır. 131 dakikalık bu komedi/distopya eseri, türününde en bilinen yapımlarından biri olarak dikkatleri üzerine çeker.
Ünlü distopya yazarı, George Orwell’ın 1984’ü ile benzer özelliklere sahip olan bu yapım 20. yüzyılda geçer. Baskıcı bir devlette yaşayan bir memurun hayatı filmde ana konu olarak ortaya çıkar. Devletin kurumları asla hata yapmaz. Baskı unsurları gerek gördüğünde herkesi sorulama yetkisi vardır. Bu gibi unsurlar asla yadırganmaz.
Benzerlerinin aksine bu baskıcı bürokratik yapı, bu filmde komedi ile şekillendirilmiştir. Film boyunca espirili durum sık sık kendini hatırlatır. Oyuncularında zaman zaman karikatürize ettiği bu ortam, konusuyla büyük bir tezatlık içerir. Bu noktada yönetmenin kişisel sinema dili kendini göstermektedir.
Tüketim kültürü, filmde baskı bir noktada yer alır. Film, gülünç denilecek kadar "ilginç" olan tüketim anlayışını hicveder. Bu noktada distopik sinemanın diğer örneklerinden bir nebzede olsun ayrılır.

Bununla birlikte gerçek üstü bir üslupla hazırlanan hayal sahneleri, filmi ayrıcalıklı bir noktaya taşır. Baş kahramanın hayalleri olarak gösterilen bu sahneler filme fantastik bir yapı kazandırmıştır.
Komedi ile distopyayı birleştiren bu yapım, izleyiciye ilk başta tuhaf gelecektir. Bu nedenle, birçok izleyici fanatik boyutunda Brazil'e hayranlık duyarken bir kısmı ise filmi hiç sevmeyecektir. Ne olursa olsun filmin, gerek popüler kültürde gerekse sinema tarihinde önemli bir yer tutması dikkatlerden kaçmamalıdır.

Onur Çoban

Akira (1988)

Akira
Katsuhiro Ôtomo tarafından çekilen Akira adlı yapım, türünün en başarılarından biri olarak dikkat çekmektedir.
Ghost in The Shell tarafından başarıyla ortaya konan anime-bilimkurgu birlikteliği Akira örneğinde de gözler önüne gelir.

16 Temmuz 1988 büyük bir nükleer felakete sahne olmuştur. Bu kaos sonrası gerçekleşen savaşlar ise dünya düzenini toptan değiştirmiştir. Neo-Tokyo şehri yıkımlar sonra kurulan post modern bir gelecek şehridir. Bu gizemli şehri bir konsey yönetmekte ancak askeri birliklerin gücünü elinde tutan albay gittikçe güçlenmektedir.
Hikayenin fantastik konusu ise tam bu anda ortaya çıkar. Bilimadamlarınca düzenlenen bir deney sonucunda olağan üstü güçlere sahip çocuklar kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Akira adlı çocuk ise tartışmasız en güçlü olan deney (çocuk) olarak dikkat çekmektedir. Bu ilginç yapıya siyasette uzak Kaneda ve onun çetesi karışınca macera başlar.
Distopya olarak tanımlanan kötümser gelecek tasviri filmin ana hatlarını oluşturmaktadır. Kaos, baskıcı yönetim vurgulanan konuların başında gelir.



Kaneda'nın yaşam tarzı, izleyicileri hemen 1950’lerin ikinci yarısında çevrilen, James Dean’in oynadığı “Rebel Without A Couse” (Asi gençlik, 1955) filmine götürür.
Japon kültürün vazgeçilmezi fantastik öğeler ise filmin finalinde iyice ortaya çıkar.
Film distopya ve anime sinemasının başarılı bir örneğidir.

Onur Çoban

İtalyan Yeni Gerçekçiliği Başarılı oldu mu?

“İtalyan Yeni Gerçekçiliği” sinema sanatının en önemli akımlarından biri olarak kabul edilir. Peki, gerçekte ne kadar başarılı olmuştur?

İkinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya'da ortaya çıkan Yeni Gerçekçilik Akımı, günümüzde bile popülerliğinden hiç bir şey kaybetmeyen bir sinema akımıdır. Ancak bu popülerlik, dönemin özelliklerinin devam ettirilmesinden çok, yeni gerçekçiliğin araştırılmasından geçer.www.onurcoban.com
Sinema okullarında ve çeşitli akademik alanlarda yeni gerçekçilik incelenmeye değer bir akım olarak görülür. Gerçekten de türünün ilk örneği olmasa da, bir akım haline gelen ilk gerçekçi filmler 1945 sonrası İtalya'da çevrilmiştir.
Aslında çoğu kuramcı ilk yeni gerçekçi filmin Luchino Visconti'nin Ossession olduğu konusunda hem fikir olsa da, resmi sinema tarihi, 1945 yılında çevrilen Roberto Rossellini'nin Roma Citta Aperta (Roma Açık Şehir) adlı filmini ilk olarak kabul eder. Roma açık Şehir’den sonra bir biri ardına çevrilen bu filmler, akımın çeşitli örnekleridir. Özellikle Bisiklet Hırsızları gibi başyapıtlarıyla Yeni Gerçekçilik zirve noktasına ulaşmıştır.
Bilindiği gibi, Yeni Gerçekçilik, kameranın sokağa çıktığı, hareketin ve doğallığın resmedildiği, çoğunlukla amatör oyuncuların görev aldığı "gerçekçi" filmlerdir. Sosyal sorunların önemini vurgulayan bu filmler, günümüzde dahi birçok gerçekçi yapım için referans noktası oluşturmaktadır.
Ancak üzerinde kitaplar yazılan, tezler hazırlanan bu dönem sadece 10 yıl sürmüştür. 1945–1955 yılları arasında çekilen filmlere baktığımızda ise Yeni Gerçekçiliğin sanıldığı kadar baskın bir tür olmadığı ortaya çıkar. Dönemin İtalyan Sinemasında komedi ve melodramlar seyirci tarafından hala tercih sebebi olmaktadır. Sanatsal kaygısı daha az olan bu “kaçış” filmleri, yapımcıların daha çok ilgisini çekmektedir.
Günümüzde herhangi bir sinefile İtalyan Sineması dediğinizde, ilk aklına gelen Yeni Gerçekçilik olacaktır. Oysa 1950 yılında bir İtalyan için belki de bu tanım çokta dikkate alınacak bir kavram değildir. İlginç olan Yeni Gerçekçiliğin "asıl" temsilcileri bile 1955 yılından sonra türe, sırt çevirmişlerdir. Örneğin De Sica, günümüzde Yeni Gerçekçi bir auteur olarak bilinir. Oysa De Sica'nın kariyeri İtalyan Usulü Güldürülerle şekillenmiştir.
Ancak tüm bunlar türün önemini azaltmaz. Belki de akademik olarak değerlendirme yapılacaksa popülerlikten çok, sinema sanatına getirdiği yeniliklerin incelenmesi daha doğrudur. Bilindiği gibi bu akıma ait filmler, Türkiye'den Hindistan'a, Japonya'dan Ortadoğu'ya kadar birçok ülkenin sinemasını etkilemiştir. Tuhaftır ki, İtalyan Yeni Gerçekçiliği, İtalyan sinemasından çok diğer ülkelerin sinema anlayışını şekillendirmiştir.
Yukarda sayılan olumsuz durumlardan elbette dönemin yönetmenlerini veya başlı başına Yeni Gerçekçiliği suçlamak abes olacaktır. Her şeyden önce tarihsel süreç nasıl Yeni Gerçekçiliği yaratacak şartları olgunlaştırdıysa, onun sonunu da aynı şekilde hazırlamıştır. İtalya'da değişen politik akımlar, iktidarın açıkça kaçış filmlerini desteklemesi akımı durma noktasına getirmiştir.www.onurcoban.com
Her ne kadar kalıcılığı sınırlı olsa da, uzun vadede sinema sanatına olumlu bir hizmette bulunduğu varsayımı, pekte haksız çıkarmaz yorumcuyu. Ancak reel durumun ne olduğunu bilmeden, tarihsel süreçten tamamen bağımsız bir inceleme yapmak, Yeni geçekçiliği sadece tabulaşmış bir kavram yapmaktan da öteye geçemez.
En başa dönersek? İtalyan Yeni Gerçekçilik başarılı oldu mu? Ticari ve sektör anlamda hayır... Ancak sinema kuramları anlamında evet...

Onur Çoban

Nerone 1909

Luigi Maggi imzalı bu erken dönem İtalyan Tarihsel Filmi, 1909 yılında çevrilen sessiz bir filmdir.
Roma İmparatoru Neron'un yaşamına odaklanan bu film, ünlü Büyük Roma Yangınını da gözler önüne serer. İtalyan sinemasının ilk döneminde oldukça popüler olan tarihsel filmlerin bir örneği olan bu yapım zamanına göre oldukça başarılıdır.

Filmin konusu kısaca şöyledir:
Güçlü Roma İmparatoru Neron, Claudia Octavia adlı eşinden ayrılıp, Poppea Sabina ile evlenmek ister. Ancak Poopea'nın aşırı kıskançlığı ve Cotavia'nın ölmesini istemesi byük bir soruna neden olacaktır.
Roma yangını ve yangın sırasında lir çalan Neron, imgesi popüler kültürde oldukça yaygındır. Ancak bu olayın gerçekliği hala sorgulanmaktadır. Film yinede bu olayları gerçekmişçesine ele alır.
Bol figüranlı sahneler dev dekorlar eşliğinde hazırlanmıştır. Heykeller ve binaların tasviri oldukça başarılıdır. Bunun yanı sıra abartılı oyunculuklar ve sabi planlar dikkat çekicidir.

Film, sessiz sinemanın ilk başarılı örneklerinden sadece biridir.
Onur Çoban

RTÜK Yasası

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınlar
Hakkında Kanun
Kanun No: 3984 Kabul Tarihi: 13.4.1994 Resmi Gazete: 20.4.1994 - 21911

BİRİNCİ BÖLÜM

Madde 1- Bu Kanunun amacı, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.
Madde 2- Bu Kanun, her türlü teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun elektromanyetik dalga ve diğer yollarla yurt içine ve dışına yapılan radyo ve televizyon yayınları ile ilgili hususları kapsar.
Madde 3- Bu Kanunun uygulanmasında geçen deyimlerden;

a) Üst Kurul : Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu,
b) Radyo Yayını : Elektromanyetik dalgalar ve diğer yollarla halkın doğrudan alması maksadıyla yapılan ses yayınlarını,
c) Televizyon Yayını : Elektromanyetik dalgalar ve diğer yollarla halkın doğrudan alması maksadıyla yapılan, hareketli veya sabit resimlerin sesli veya sessiz kalıcı olmayan yayınını,
d) Elektromanyetik Dalga : Boşlukta veya kablo, cam iletken ve benzeri bir fiziki ortamda ışık hızı ile yayılan, suni olarak üretilmiş elektrik ve manyetik özellikleri olan dalgayı,
e) Kanal : Televizyon yayını yapmak üzere bir televizyon vericisinin işgal edeceği frekans alanını,
f ) Frekans Bandı : Radyo yayını yapacak olan bir radyo vericisinin işgal edeceği frekans alanını,
g) Radyo ve Televizyon Vericisi : Radyo ve televizyon yayınlarının doğrudan izlenebilmesine imkân veren yer veya uzaydaki, hareketli veya sabit her türlü verici, aktarıcı, yansıtıcı ve güçlendirici cihaz ve sistemleri,
h) Kablolu Radyo ve Televizyon : Radyo ve televizyon yayınlarının kablo, cam iletken ve benzeri bir fiziki ortam üzerinden halkın alması maksadıyla abonelere ulaştırıldığı yayın türünü,
ı) Kapalı Devre Televizyon Sistemi : Genel televizyon yayını dışında eğitim, öğretim, güvenlik ve turizm gibi belirli amaçlar için bir bina dahilinde veya birbiri ile ilişkili binalar grubunda kullanılan kablolu televizyonu,
j) Radyo Alıcısı : Radyo yayınlarını almaya veya alıp kaydetmeye ve dinlemeye yarayan cihazları,
k) Televizyon Alıcısı : Televizyon yayınlarını almaya ve seyrettirmeye yarayan cihazları,
l) Ek Yayın Hizmetleri : Televizyon yayınlarında, tahsis edilen kanal içinde kalmakla birlikte kullanılmayan bölümler üzerinden; radyo yayınlarında ise tahsis edilen kanal içinde ek taşıyıcılar aracılığıyla, televizyon ve radyo program yayınlarıyla birlikte yapılan, radyo veri sistemi, veri yayıncılığı, teleteks ve benzeri bağımsız hizmetleri,
m) Uydu Yayın : Yayınlanmak üzere üretilen radyo ve televizyon programlarının yetkili yayıncı veya hizmeti temin edecek kişi veya kuruluş tarafından şifreli veya şifresiz olarak uzayda sinyal iletebilen herhangi bir araç vasıtasıyla yapılan ilk yayını,
n) Yeniden İletim : Yetkili yayın kuruluşu tarafından, halkın izlemesi amacıyla, kullanılan teknik araç ne olursa olsun, yayınlanan radyo ve televizyon program hizmetlerinin değişiklik yapılmaksızın bütününün veya bir bölümünün alınmasını ve aynı anda veya daha sonra iletilmesini,
o) Yayıncı : Kamu tarafından izlenmesi için televizyon programı hizmetleri tertip eden ve ileten veya değişiklik yapılmadan ve tam olarak bir üçüncü tarafa iletilmesini sağlayan özel veya tüzelkişiyi,
p) Program Hizmeti : Yukarıdaki bentte belirli alanlarda belirli bir yayıncı tarafından sağlanan ve tek bir hizmet içindeki tüm unsurları,
r) Reklam : Bir ürün veya hizmetin satılmasını, satın alınmasını veya kiralanmasını sağlamaya; bir davayı veya fikri yaymaya veya reklamcının istediği başka etkileri oluşturmaya matuf, ücret karşılığı veya benzeri bir mülahazayla reklamcıya iletim zamanında tahsis edilen kamuya yönelik duyuruları,
s) Telif Hakkı Sahibi : Yazar, besteci, düzenlemeci gibi düşünsel alanda eser yaratan gerçek kişiyi,
t) Yorumcu Sanatçı : Bir sanat eserini, telif hakkı sahibinden aldığı izinle yorumlayan sanatçıyı,
u) Müzik Yapımcısı : Kaset ve kompakt disk gibi ses taşıyıcıları üzerine kaydedilebilen müzik yapımlarını üreten, meydana getiren gerçek ve tüzel kişileri, ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM
Madde 4- Radyo ve televizyon yayınları kamu hizmeti anlayışı içerisinde aşağıdaki ilkelere uygun olarak yapılır.
a) Türkiye Cumhuriyetinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
b) Toplumun milli ve manevi değerlerine,
c) Anayasanın Genel Esaslar kısmında yer alan ilkelere, demokratik kurallara ve kişi haklarına,
d) Genel ahlak, toplum huzuru ve Türk aile yapısına,
e) Anlatım özgürlüğüne, iletişim ve yayında çoğulculuk esasına,
f) İnsanların ırk, cinsiyet, sosyal sınıf veya dini inançları dolayısıyla hiç bir şekilde kınanmaması ilkesine,
g) Toplumu şiddet, terör ve etnik ayrımcılığa sevk eden ve toplumda nefret duyguları oluşturacak yayınlara imkân verilmemesi ilkesine,
aykırı olmamak;
h) Türk milli eğitiminin genel amaçlarına, temel ilkelerine ve milli kültürün geliştirilmesi ilkesine,
ı) Yayınlarda adalet ve tarafsızlığa, yasalara saygılı olma esasına,
j) Kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliği taşıyan yayın yasaklarına,
k) Özel amaç ve çıkarlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açıcı yayın yapılmaması esasına,
l) Haber ve olayların çabuk ve doğru bir şekilde sunulması ilkesine,
m) Çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel, ruhsal ve ahlaki gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek yayın yapılmaması esasına,
n) Aksi, yargı kararıyla kesinleşmedikçe hiç kimsenin suçlu olarak ilan edilemeyeceği ilkesine,
o) Kişi ya da kuruluşların cevap ve tekzip haklarına saygılı olunması ilkesine,
p) Haberlere, spor programlarına ve reklamlara ayrılmış zamanlar hariç olmak üzere, yayıncıların, yayın zamanlarının en az yarısının yerli yapımlara ayrılmasını sağlamak, bu oranı, seyircilerin taleplerini göz önüne alarak veya yayıncının haber verme, eğitim, kültür ve eğlendirme sorumluluklarını dikkate alarak, yayın türleri ve süreleri ile asgari niteliklerini de öngörmek suretiyle, aşamalı bir biçimde gerçekleştirmeleri hususlarına,
r) Bilgi iletişim telefonları yoluyla yarışma ve benzeri yöntemlere başvurulmamak ve bunların sonucunda dinleyici veya seyircilere ikramiye vermemek veya ikramiye verilmesine aracılık yapmamak, lotaryaya fırsat bırakmamak esaslarına,
s) Demokratik kurallar çerçevesinde, kamunun siyaset, eğitim ve kültürel alanlardaki beklentilerine cevap verecek şekilde, demokratik gruplar ve siyasi partiler arasında fırsat eşitliğinin sağlanması esasına,
t) Radyo ve televizyon yayınlarının Türkçe yapılması, ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde haber iletilmesi amacıyla bu dillerin kullanılabilmesi,
Türkçe yi aşırılığa kaçmadan, özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanmak; milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş eğitim ve bilim dili halinde gelişmesini ve zenginleşmesini sağlamak
u) Türk müzik sektörünün gelişimine katkıda bulunmak ilkesinden hareketle, müzik yapımcıları ve telif hakkı sahiplerinin haklarını tanımak ve ihlal etmemek esasına, uygun olmak suretiyle yapılır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Madde 5- Radyo ve Televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacıyla, özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur.
Madde 6- Üst Kurul, basın, yayın, iletişim ve teknolojisi, kültür, din, eğitim, hukuk alanlarında birikimi olanlardan ve yükseköğretim görmüş, Devlet memuru olma niteliğine sahip, beşi iktidar partisi veya partilerinin, dördü muhalefet partilerinin göstereceği adaylar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilen dokuz üyeden oluşur.
Seçim için, iktidar partisi veya partileri on, muhalefet partileri sekiz aday gösterirler. Adayların belirlenmesinde, siyasi partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanındaki temsil oranları esas alınır. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak seçimlerde kime oy kullanılacağına dair görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.
Adaylar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca Resmi Gazete'de ilan edilir.
İlandan en geç on gün sonra gizli oyla seçim yapılır. İktidar ve muhalefet partileri tarafından gösterilen adaylar için ayrı ayrı listeler halinde, birleşik oy pusulası düzenlenir. Adayların adlarının karşısındaki özel yer işaretlenmek suretiyle oy kullanılır. İktidar ve muhalefet kontenjanlarından Üst Kurula seçilecek üyelerin tamsayısından az veya fazla verilen oylar geçersiz sayılır.
Seçimde, iktidar partisi veya partileri kontenjanlarından en çok oyu alan beş aday ile muhalefet partileri kontenjanından en çok oyu alan dört aday seçilmiş olur. Seçim sonucu Resmi Gazete'de yayımlanır.
Üst Kurul üyelerinin görev süresi altı yıldır.
Üyelerin üçte biri iki yılda bir yenilenir.
Üyeliklerde herhangi bir sebeple boşalma olursa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, boşalma tarihinden veya boşalma tarihinde tatilde ise tatilin bitiminden başlayarak bir ay içinde yeni üyeyi seçer. Boşalan üyelik, hangi kontenjandan olmuşsa, yeni üyenin seçimi de o kontenjandan ve iki katı aday arasından yapılır.
İktidar partileri kontenjanından bir üyelik boşalması halinde seçim, iktidar ortağı büyük partinin göstereceği bir aday ile iktidar ortağı diğer partilerin kendi aralarında ad çekmeyle tespit edecekleri bir aday arasında yapılır.
Muhalefet partileri kontenjanlarından bir üyelik boşalması halinde de seçim, ana muhalefet partisinin göstereceği bir aday ile diğer muhalefet partilerinin kendi aralarında ad çekmeyle tespit edecekleri bir aday arasında yapılır.
İktidar ve muhalefet partilerinin kontenjanından birden fazla üyelik boşalması halinde siyasi partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanındaki temsil oranları esas alınır.
Boşalan üyeliğe seçilen kimse, yerine seçildiği üyenin süresini tamamlar.
Madde 7- Üst Kurul, üyeleri içinden bir Başkan seçer. Başkanın görev süresi iki yıldır.
Başkan, Üst Kurul üyeleri arasından kendine bir Başkan Yardımcısı seçer ve Üst Kurulun onayına sunar. Başkan Yardımcısının görev süresi, Başkanın görev süresi ile sınırlıdır.
Madde 8-Üst Kurulun görev ve yetkileri şunlardır :
a) Ulusal ve bölgesel frekans plânlamalarını yaptırmak,
b) Ön şartları yerine getirmiş müracaatçı kuruluşlara, tarafsızlık ve hakkaniyet ölçüleri dahilinde yayın izni ve lisans vermek, 16 ncı maddeye uygun olarak ulusal, bölgesel ve yerel plânlamalardaki kanal ve frekans bandlarının Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu eliyle kullanılan kanal ve frekans bandları dışında kalanların en az % 50'sinin zaman paylaşımlı ve bölgesel dengelere uygun biçimde kullanımını gözeterek kanal ve frekans bandları tahsis etmek,
c) Radyo ve televizyon kuruluşlarına, ulusal, bölgesel ve yerel yayınları için ulusal kanal ve frekans bandı plânlarına uygun olarak tahsis edilen yayın alanlarını kapsayacak verici tesisleri kurma ve işletme izni 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanunu hükümlerine uygun olarak vermek ve tesisin bu Kanun hükümlerine ve tesis şartlarına uygunluğunu denetlemek,
d) Bu Kanun hükümlerine uygun olarak radyo ve televizyon kuruluşlarının ulusal ve yerel yayınlarına imkân verecek, ulusal kanal ve frekans bandı plânında öngörülen radyo ve televizyon vericileri ile sabit veya hareketli yayın yerleri arasında mevcut telekomünikasyon şebekesi yanında, uydu aracı ile bağlantı kurabilmeleri amacıyla ve öngörülen amaçlar için kullanılması kaydıyla uç linkleri kurabilmesi için 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanunu hükümlerine uygun şekilde telekomünikasyon tesisleri kurma ve işletme izni vermek ve tesislerin bu kanunda öngörülen izin esaslarına uygun olarak işletilmesini denetlemek,
e) Zaman paylaşımlı program kanallarının tahsisinde bölgesel dengeleri gözeterek, kuruluşları ülkenin değişik bölgelerinde yayın yapmaya teşvik etmek,
f) Yurt içinden yayın yapacak kamu ve özel radyo-televizyon kuruluşlarının yayın izni ve lisans talebinde bulunabilmek için yerine getirmeleri gerekli ön şartları ve standartları Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi ilkeleri göz önünde bulundurularak tespit etmek ve kamuoyuna duyurmak,
g) Kanal ve frekans bandı tahsisinde gerekli şartları ve tahsis hakkı alanların yayına geçme süresini ve radyo ve televizyon istasyonu kuranların ödeyecekleri yayın izni ve lisans ücretlerini ilgili yönetmeliklerle belirlemek,
h) Radyo-televizyon yayınlarını izleme sistemleri kurarak, yayınların 4 üncü maddeye ve bu alanda Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmalara uygunluğu açılarından denetlenmesini yapmak,
ı) Yayın kuruluşlarının, bu Kanun hükümlerine aykırı yayın yapması ve tahsis şartlarına uymaması halinde, gerekli müeyyideleri uygulamaya karar vermek,
j) Yurt içinde, yayınların ulaşamadığı yerlerde, yerel imkânlarla radyo ve televizyon vericisi kurulmasına izin vermek,
k) Uydu aracılığı ile yurt içinden veya yurt içine yapılacak yayınların ulusal ve uluslararası ilke ve esaslara uygunluğunu gözetmek, bu amaçla diğer ülkelerdeki yetkili kuruluşlarla işbirliği yapmak,
l) Şifreli yayınlarla kablolu radyo ve televizyon tesis ve yayınları ile ilgili kuralları bu kanundaki ilkeler çerçevesinde ve Posta, Telgraf ve Telefon İdaresi Genel Müdürlüğünün kablolu radyo ve televizyon tesislerini atıl bırakmamayı gözeterek belirlemek,
m) Radyo ve televizyon yayınları ile ilgili olarak kamuoyunda doğan tepki, beğeni ve hassasiyetleri sürekli olarak izlemek ve gerekli yönlendirmelerde bulunmak amacıyla gerekli kamuoyu araştırmalarını yapmak ve yaptırmak,
n) Telsiz Genel Müdürlüğünün görevleri saklı kalmak kaydıyla, radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili olan milletlerarası hukuk tüzelkişiliğine sahip kuruluşlar nezrinde Devlet'i, Dışişleri Bakanlığının görev ve yetkileri saklı kalmak kaydıyla, temsil etmek; radyo ve televizyon kuruluşlarının doğrudan üyesi bulundukları hariç olmak üzere, radyo ve televizyon yayıncılığı alanında faaliyet gösterip milletlerarası hukuk tüzelkişiliğine sahip olmayan uluslararası kuruluşlarda temsil görevini yerine getirmek ve bu bent gereğince belirlenen belgelere usulüne göre imza koymak,
o) Radyo ve televizyon konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarla periyodik istişarelerde bulunarak, kamuoyu eğilimlerini değerlendirmek,
p) Bu Kanun ve Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi ilkelerine uygun biçimde çalışma ve faaliyetleri ile ilgili yönetmelik ve diğer düzenlemeleri hazırlamak.
Madde 9- Üst Kurul üyeleri ile 3 üncü dereceye kadar (dahil) kan ve sıhri hısımları, özel radyo ve televizyon şirketlerinde, bu şirketlerle doğrudan veya dolaylı ortaklık bağı bulunan şirketlerde ortak ya da yönetici olamazlar; Üst Kurul üyeliği süresince resmi veya özel başkaca hiçbir görev alamazlar, özel veya kamu yayın kuruluşlarının görev ve yetki alanına giren konularda doğrudan doğruya veya dolayısıyla taraf olamaz ve bu konularda hiçbir menfaat sağlayamazlar, aksine davrananlar görevlerinden çekilmiş sayılırlar.
Bu husus Üst Kurul tarafından resen veya yapılacak müracaatın değerlendirilmesi sonunda karara bağlanır.
Madde 10- Üst Kurul üyelerine görevleri süresince, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile ek ve değişikliklerine göre en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu aylık (ek gösterge dahil), sosyal yardımlar ile zam ve tazminatlar ödenir.
Kamu görevlileri, seçildikleri görev süresince kurumlarından ücretsiz izinli sayılırlar. Ancak, bu görevde geçecek süre, mesleklerinde geçmiş ve mümtazen terfi etmiş sayılırlar.
Üst Kurul üyeliğine seçilenlerin, seçilmeden önce tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşları ile ilişkileri devam eder. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşu ile ilgisi olmayanlar, istekleri halinde Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilişkilendirilir. Emekli olanların ise emekli aylıklarının ödenmesine devam olunur.
Üst Kurul üyeleri, seçildikleri görev süresince Kuruldaki görevlerinden ve seçilerek geldikleri görevlerinden alınamazlar.
Üst Kurul üyeleri Türk Ceza Kanunu uygulaması bakımından Devlet memuru sayılırlar.
Üst Kurul üyeleri, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına mal bildiriminde bulunurlar.
Madde 11- Üst Kurul en az yedi kişi ile toplanır. Karar yeter sayısı beştir. Ancak, kanal tahsisinde karar yeter sayısı üye tamsayısının üçte ikisidir.
Sürekli çalışan Üst Kurul, haftada en az bir defa toplanır.
Madde 12- Üst Kurulun gelirleri, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve tüm özel radyo televizyon kuruluşlarınca elde edilen brüt reklam gelirlerinden kesilecek % 5 pay ile bu Kanun gereğince alınan yayın izni ve lisans ücretleri ile gerektiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin transfer tertibinde yer alan ödenekten oluşur.
Üst Kurul her yıl için yapacağı işlerin programına ve masraflarına karşılık olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden verilmesi gereken ödenek tutarı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunar.
Üst kurulun bütçesi ve kadro cetvelleri Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi ile birlikte Plan ve Bütçe Komisyonunda incelenir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek karara bağlanır.
Madde 13- Reklam gelirlerinden doğan paylar elde edildikleri ayı takip eden ay içinde Üst Kurula ödenir. Ödemede bulunmayanlara ihtarda bulunulur. İhtar yazısından sonra yedi gün içinde de ödeme yapılmazsa yayın durdurulur.
Reklam gelirlerinin tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
Madde 14- Hükümetin Üst Kurul ile ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür.
Madde 15- Üst Kurul, kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirmek maksadı ile yeterli sayıda ve vasıfta personelden teşkilatını oluşturur.
Teşkilat personelinin istihdam şekli, özlük hakları, çalışma esas ve usulleri Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu personeline uygulanan hükümlere tabidir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Madde 16- 2813 sayılı Telsiz Kanununun diğer hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kamu ve tüm özel radyo ve televizyon kuruluşlarına kanal ve frekans bandı tahsisi ile yayın izni ile lisansı vermek ve bu tahsis ve izni iptal etmek yetkisi, münhasıran Üst Kurula aittir.
Madde 17- Ulusal kanal ve frekans bandı plânlamasındaki kanal ve frekans bandlarının dörtte biri Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna tahsis edilir. Kanal sayısı üçten, frekans bandı sayısı dörtten az olamaz. Bu kanalların birinden Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleri yansıtılır. Hangi faaliyetlerin ne ölçüde yayınlanacağına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı karar verir.
Geriye kalan ulusal, bölgesel ve yerel kanal ve frekans bandlarının yarısı tam gün üzerinden, diğer yarısı ise istek halinde zaman paylaşımlı ve gerekirse dönüşümlü olarak tahsis edilir.
Tahsis süresi beş yılı aşamaz.
Madde 18- Üst Kurulun ulusal yayın izni verdiği kuruluşlar izin tarihinden itibaren en geç ikinci yıl sonunda Türkiye alanının % 70'ine yayınlarını ulaştırmak ve haftada asgari seksen saat yayın yapmak mecburiyetindedirler.
Madde 19- Bütün reklamlar adil ve dürüst olacak, yanıltıcı ve tüketicinin çıkarlarına zarar verecek nitelikte olmayacak, çocuklara yönelik veya içinde çocukların kullanıldığı reklamlarda, onların yararlarına zarar verecek unsurlar bulunmayacak, çocukların özel duyguları göz önünde tutulacaktır.
Reklamcı, programların içeriğine herhangi bir müdahalede bulunamaz.
Reklamlar günlük yayın süresinin % 15'ini geçmeyecektir. Ancak, ürünlerin alımının, satımının, kiralanmasının veya hizmetlerin topluma doğrudan sunulmasını sağlamak üzere bu oran spot reklamların % 15'ini aşmaması kaydıyla % 20'ye çıkabilir. Bir saatlik yayın içerisinde spot reklamlara ayrılan süre % 20'yi aşamaz.
Ürünlerin alımını, satımını, kiralanmasını veya hizmetleri halka doğrudan sunan türdeki reklamların yayını günde bir saati geçemez.
Madde 20- Reklamlar program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırt edilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edilecek biçimde düzenlenecek, bilinçaltı ile algılanan reklamlara izin verilmeyecektir.
Haber veya güncel programları düzenli olarak sunan kişilerin görüntü ve seslerine reklamlarda yer verilmeyecektir.
Madde 21- Reklamlar program arasına yerleştirilir. Programın bütünlüğü, değeri ve hak sahiplerinin hakları zedelenmeyecek biçimde bir program içine de yerleştirilebilir.
Birbirinden bağımsız bölümleri olan programlarda veya spor programları ile benzer yapıda aralar içeren olay ve gösteri programlarında, sadece bölüm veya devre aralarına yerleştirilebilir. Reklamlar arasında en az yirmi dakika süre bulunmalıdır.
Konulu filmlerin veya televizyon filmlerinin (diziler, eğlence programları ve belgeseller hariç) süreleri kırkbeş dakikadan fazla olması halinde, her kırk beş dakikalık süre sonunda bir kez olmak üzere reklam için kesinti yapılabilir. Film kırk beş dakikadan fazla ise kırk beş dakikadan sonraki zamanda her yirmi dakika aralıkla reklam yerleştirilebilir.
Hiçbir din tören yayınına reklam alınamaz. Haber bültenleri, güncel programlar, çocuk programları otuz dakikadan kısa oldukları takdirde reklamla kesilemezler.
Her türlü yayında gizli reklam yapılması yasaktır.
Madde 22- Alkol ve tütün ürünleri reklamlarına izin verilmez. Reçete ile satışına izin verilen ilaç ve tedavilerin reklamı yapılamaz. Diğer ilaç ve tedavilerin reklamları dürüst, gerçeği yansıtan ve doğrulanması mümkün unsurlardan oluşacak ve ferdin zarardan korunması gereklerine uygun olacaktır.
Madde 23- Bir program veya dizi tamamen veya kısmen mali destek görmüşse, bu husus programın başında ve/veya sonunda uygun ibarelerle belirtilir.
Destekleyen taraflar, programın içeriğine ve yayınlanış biçimine, yayıncının sorumluluğunu ve bağımsızlığını etkileyecek hiçbir müdahalede bulunamazlar.
Desteklenen programlarda, destek veren veya üçüncü bir kişiye ait mal ve hizmetlere atıfta bulunulması ve bunların alınması, satılması ve kiralanması teşvik edilmeyecektir.
Programlar yirmi ikinci maddede yasaklanmış olan mal ve hizmetlerin üretimi veya satışıyla iştigal eden özel veya tüzel kişilerce desteklenmez.
Haber ve güncel programlarda mali desteğe izin verilemez.
Madde 24- Telsiz Genel Müdürlüğü, radyo ve televizyon yayınlarına esas olan bütün kanal, frekans bantları ve gerekli teknik bilgileri Ulaştırma Bakanlığı kanalıyla Üst Kurula bildirir, yapılan tahsisleri uygular ve teknik bakımdan izler.
Üst Kurulun taleplerinin öncelikle yerine getirilmesi esastır.
Madde 25- Yargı kararı saklı kalmak kaydıyla yayınlar önceden denetlenemez ve durdurulamaz. Ancak, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması kuvvetle ihtimal dahilinde ise, Başbakan veya görevlendireceği bakan yayını durdurabilir.
Radyo ve televizyon kuruluşları, Cumhurbaşkanının veya Hükümetin; milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın ve genel ahlâkın gerekleriyle ilgili bildirilerini yayınlamakla yükümlüdür.
Yukarıdaki fıkralar uyarınca alınacak icrai, idari kararlar aleyhine açılacak iptal davaları doğrudan doğruya Danıştay'da açılır. Danıştay bu davalara öncelikle bakar ve öncelikle karara bağlar. Yürütmeyi durdurma talepleri hakkında 48 saat içerisinde karar verir.
Madde 26- Uzayda sinyal iletebilen herhangi bir araç vasıtası ile yapılan ilk yayınların bütününün veya bir bölümünün aynı anda ya da daha sonra yurt içinde yeniden iletimine, bu kanunun kablolu yayınlar ile ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kullanılan teknik araç ne olursa olsun izin verilmez.
Üst Kurulun yayın izni ve lisans verdiği ulusal ve/veya yerel yayın yapan kuruluşların yurt dışından naklen veya daha sonra banttan yayınlayacakları devamlılık arz etmeyen, münferit programlar bu yasağın kapsamı dışındadır.
Yurt dışında naklen spor, konferans ve her türlü benzer yayınlar geçici olmak kaydıyla aynı anda veya daha sonra yayınlanabilir.
Madde 27- Seçim dönemlerindeki yayınlar, kanunla Yüksek Seçim Kuruluna verilen yetkiler çerçevesinde Yüksek Seçim Kurulu tarafından düzenlenir.
Üst Kurul, seçim dönemlerindeki yayınları Yüksek Seçim Kurulunun kararları doğrultusunda denetler.
Madde 28- Gerçek ve tüzelkişilerin kişilik haklarına saldırı teşkil eden yayınlar ile gerçeğe aykırı olduğu iddia edilen yayınlara karşı cevap ve düzeltme hakkı tanınması için ilgililer yargı yoluna başvurabilirler.
Yayın kuruluşları yaptıkları her yayının bandını bir yıl muhafazaya mecburdur. İlgili, dava açmaya esas olmak üzere, yazılı olarak Üst Kurula başvurarak yayın bandından ücretini ödeyerek bir kopya isteyebilir.
Yargıya yapılan başvuru üzerine yargı gerekli incelemeyi yapar. Başvuru yerinde görülürse düzeltme ve cevap, saldırı teşkil eden veya gerçeğe aykırı yayının yapıldığı aynı saatte, aynı program içinde yayınlanır. Yayın süresi ve şeklini halin icabına ve delillere göre hâkim takdir eder.
Kişilerin yargıya başvurmaları yayından itibaren 10 gün içinde yapılır. Mahkeme 3 gün içinde karar verir. Verilen karara karşı tebliğden itibaren 3 gün içinde bir üst mahkemeye itiraz edebilir. Üst mahkeme 3 gün içinde karar verir. Verilen karar kesindir.
Mahkeme kararı ilgili kuruluşa tebliğ edildiğinin ertesi günü yayın yapılır.
Yayını yapmayan veya karara uygun şekilde yapmayan veya geciktiren kuruluşun yayını Üst Kurulca, eyleminin ağırlığına göre 3 aya kadar durdurulur. İkinci kez tekrarı halinde yayın izni iptal edilir.
Yetkili ve görevli mahkeme; ulusal yayın yapan kuruluşlar için Ankara Sulh Ceza Mahkemesi, bölgesel ve yerel yayın yapan kuruluşlar için başvuru sahibinin ikâmetgâhı sulh ceza mahkemesidir.
Gerçek ve tüzelkişilerin ayrıca genel hükümlere göre ilgili yayın kuruluşuna karşı tazminat davası açma hakkı saklıdır. Tazminat davası haklı görüldüğü takdirde mağdur tarafa ödenecek tazminat miktarı yüz milyon TL'dan az olamaz. 3506 sayılı Kanun hükümleri saklıdır.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Madde 29- Siyasi Partiler,Dernekler, Sendikalar, Meslek kuruluşları, Kooperatifler, Vakıflar, Mahalli İdareler ile bu idarelerce kurulan veya bu idarelerin ortak oldukları şirketler,iş ortaklıkları, birlikler ile üretim, yatırım, ihracat, ithalat, pazarlama vefinansal kurum ve kuruluşları özel radyo ve televizyon kuruluşu kuramaz ve bunlara ortak olamazlar.
Özel radyo ve televizyon kuruluşları anonim şirket olarak kurulurlar. Sermaye Piyasası Kurulu bu anonim şirketler, ortak diğer şirketlerin hamiline yazılı hisselerin nama yazılı hale getirmelerini ister, bu şirketler herhangi bir kişi lehine intifa senedi ihdas edemezler.
İkinci fıkrada yazılı anonim şirketlerin hisse senetlerinin halka arzında, 28.7.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre kuruluş için, Sermaye Piyasası Kurulundan izin alınmadan önce Üst Kuruldan onay alınması şarttır.
Aynı şirket ancak bir radyo ve bir televizyon işletmesi kurabilir.
Aynı özel radyo ve televizyon kuruluşunda bir ile üçüncü dereceye kadar (dahil) kan ve sıhri hısımlar aynı zamanda hisse sahibi olamazlar.
Bir hissedarın, bir kuruluştaki hisse miktarı ödenmiş sermayenin % 20'sinden ve birden fazla kuruluşta hisse sahibi olanların bu kuruluşlardaki tüm hisselerinin toplamı da % 20'den fazla olamaz. Bu hükümler, yukarıda zikredilen hisse sahibinin bir ile üçüncü dereceye kadar (dahil) kan ve sıhri hısımları için de uygulanır.
Belirli bir özel radyo veya televizyon kuruluşunda yabancı sermayenin payı % 20'yi geçemez.
Yerli ve yabancı hissedarlar hiçbir şekilde imtiyazlı hisse senedine sahip olamazlar.
Belirli bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda ortak olan yabancı gerçek veya tüzelkişi, bir başka özel radyo ve televizyon kuruluşuna ortak olamaz.
Belirli bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda % 10'dan fazla hissesi olanlar Devletten, diğer kamu tüzelkişilerinden ve bunların doğrudan veya dolaylı olarak katıldıkları teşebbüs ve ortaklıklardan herhangi bir taahhüt işini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kabul edemezler ve menkul kıymetler borsalarında muamelelerde bulunamazlar.
Türkiye'de gazete çıkartan gerçek ve tüzelkişiler ile basınla ilgili mevzuata göre gazete sahibi olanlar bir arada % 20'den fazla hisse sahibi olamazlar. Bu hüküm bu şahısların bir ile üçüncü dereceye kadar (dahil) kan ve sıhri hısımları hakkında da uygulanır.
Yurt dışından Türkiye'ye yönelik yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarına Üst Kurul tarafından frekans, kanal ve kablo kapasitesi tahsis edilmez. Bunlara Türkiye'de vergi mükellefi olanlar tarafından verilen reklam ve ilân bedelleri vergi matrahlarından düşülemez.
Madde 30- Özel Radyo ve Televizyon Kuruluşlarının uyması gerekli asgari idari, mali ve teknik şartları ile yayın alanı, yayın saat ve süreleriyle ilgili esaslar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından tespit edilir.
Madde 31- Özel Radyo ve Televizyon Kuruluşları, yayınlarında belli oranlarda eğitim, kültür, Türk Halk ve Türk Sanat Müziği programları koymak zorundadırlar. Bu programların tür ve oranlarıyla ilgili esaslar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından tespit edilir.
Madde 32- Seçimlerde oy verme gününden önceki 7 nci günden itibaren, haber, röportaj gibi programlar veya reklamlar yoluyla, kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla siyasi bir partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek her türlü yayınlarda bulunmasına izin verilemez. Bu yasaklara uymayanlar yayın ilkelerini ihlâl etmiş sayılırlar.

ALTINCI BÖLÜM
Madde 33- Üst Kurul, öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden, yayın ilke ve esaslarına aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır. Bu uyarıda, ihlâlin niteliği, ağırlığı ve tekrarı halinde sonuçları açıkça belirtilir.
İhlâlin tekrarlanması halinde, ihlâlin ağırlığına göre izin uygulaması bir yıla kadar geçici olarak durdurulur veya yayın izni iptal edilir.
Yayın izninin verilmesi için gerekli şartlardan birini kaybeden veya şartların uygunluğunu hile ile elde eden özel radyo ve televizyon kuruluşlarının izni, Üst Kurulca iptal edilir.
Madde 34- Bu Kanunda belirtilen istisnalar dışında, Üst Kuruldan izin almadan radyo ve televizyon yayını yapan ya da izni Üst Kurul tarafından geçici ya da sürekli iptal edilmesine rağmen yayında bulunan kişi veya kuruluşların sahip ve yöneticilerine, fiilleri başka bir suç oluştursa bile, fiilin ağırlığına göre altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ve yüz milyon Türk lirasından on milyar Türk lirasına kadar para cezası verilir. 3506 sayılı Kanun hükümleri saklıdır. Ayrıca, tüm yayın cihazları 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 36 ncı maddesine göre müsadere edilir.
Yayın bantlarını bir yıl süre ile muhafaza etmeyen ve bu süre içerisinde Cumhuriyet Savcılığınca istenmesine rağmen sesli ve görüntülü olarak teslim etmeyen yayın kuruluşlarının sahip veya yöneticileri, bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırırlar. Ayrıca bir aydan üç aya kadar yayınların durdurulmasına da karar verilir.
Madde 35- Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu bu Kanunda öngörülen yayın ilke ve esaslarına uygun yayın yapmakla yükümlüdür.
Yayın ilke ve esaslarının ihlâli halinde Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, ihlâlin niteliği ve ağırlığı açıkça belirtilerek Üst Kurulca uyarılır.
Durdurmayı gerektirecek şekilde yayın yapılması halinde, Üst Kurulun bu doğrultuda vereceği karar üzerine Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürü ve Yönetim Kurulunun görevi düşer.

YEDİNCİ BÖLÜM
Madde 36-
2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun Radyo ve Televizyon Yüksek Kuruluna ilişkin hükümleri, Üst Kurulun göreve başlaması ile birlikte yürürlükten kalkar ve Yüksek kurulun görevi sona erer. Görevi sona eren Yüksek Kurulun Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyelerinin atanmasına ilişkin yetkileri Üst Kurula ve işbu kanun gereğince Üst Kurula geçenler dışındaki diğer yetkileri Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Yönetim Kuruluna devredilir.
Madde 37- Radyo ve Televizyon Kuruluşları, yayınlarında yer verdikleri eserlere telif hakkı öderler. Telif hakkı ödemelerine ait esaslar meslek birliklerinin görüşü alınarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca tespit edilir.
Madde 38- Radyo ve televizyon kuruluşlarının haberle ilgili birimlerinde çalışanlar 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanuna tabidir. Bu birimlerde çalıştırılacak basın kartlı personelin asgari sayısını Üst Kurul belirler.
Madde 39- Üst Kurul aleyhine açılacak idari davalarda Ankara mahkemeleri yetkilidir.
Madde 40- Üst Kurulun ve teşkilatının çalışma esas ve usulleri, kanal ve frekans tahsisi şartları ve ihale usulleri ile telif ve yapımcı haklarını koruma esas ve usulleri, Üst Kurul tarafından hazırlanan yönetmeliklerle düzenlenir. Bu Yönetmelikler Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girer.

SEKİZİNCİ BÖLÜM
Geçici Madde 1-
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilir.
Bu seçim için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında temsil edilen siyasi partilerden, adaylarını 6 ncı maddeye uygun olarak, yedi gün içinde bildirmeleri istenir.
Geçici Madde 2- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin yenilenmesine ilişkin 6 ncı maddenin 7 nci fıkrası hükmünün uygulanmasını sağlamak amacıyla, bunların seçiminden iki yıl sonra yapılacak seçimlerde yenilenecek olanları tespit etmek üzere, bu seçimden iki ay önce ad çekmeye başvurulur; dört yıl sonra yapılacak seçimle yenilenecek olan üyelerin tespiti için, aynı esasa uyularak ad çekilir, ancak ikinci yıl sonunda seçilmiş olan üyeler bu ad çekmeye giremez.
Geçici Madde 3- Görevi sona eren Radyo ve Televizyon Yüksek kurulunun teşkilat ve kadroları Üst Kurula devredilmiştir. Bu yüksek kurula tahsisli taşınmaz mallar ile araç ve gereçler ve kasasındaki nakit ile alacak ve borçları herhangi bir işleme gerek olmaksızın Üst Kurula devredilir.
Geçici Madde 4- Üst Kurulun harcamaları, mali kaynakları 12 nci maddeye göre oluşuncaya kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1994 yılı bütçesinden karşılanır.
Bu amaçla yapılacak harcamalar için mevcut veya yeniden açılacak tertiplere yeteri kadar ödenek aktarmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının talebi üzerine Maliye Bakanlığı yerine getirir.
Geçici Madde 5- Üst Kurul, oluşumunu takip eden en geç dört ay içinde, öncelikle ihtiyaç duyduğu kanal ve frekans bantları plânlamasını yaptırır.
Geçici Madde 6- Üst Kurul, kendi oluşumu ile yayın izni ve lisansı vermeye başlayacağı tarihe kadar geçecek süre zarfındaki radyo ve televizyon yayınları rejimini ayrıca ve öncelikle düzenler.
Bu süre zarfında kullanılmakta olan kanal ve frekanslar, kullananlar için herhangi bir suretle müktesep hak teşkil etmezler. Ancak, Üst Kurul yayın izni verip kendilerine kanal ve frekans bandı tahsis edilen Radyo ve Televizyonlara; yayına geçmeleri için kendilerine verilen süre sonuna kadar 29 uncu maddesinin son fıkrasının son cümlesi tatbik edilmez.
Geçici Madde 7- Kanunda Üst Kurulun geliriyle alakalı 12 nci maddenin uygulamalarıyla ilgili olarak Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve tüm özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca sağlanan brüt reklam gelirlerinden kesilecek pay ilk üç yıl için % 4'tür.
Geçici Madde 8- 11.11.1983 tarih ve 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda yeni düzenleme yapılıncaya kadar; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Üst Kurulun onayı ile yurt dışında büro açabilir, bu bürolarda sürekli personel istihdam edebilir.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu personeli, Başbakanlık Merkez Teşkilatında çalışan personelin aylık ücretleri dışında yararlandığı fazla çalışma ücreti ve benzeri diğer mali haklardan Genel Müdürün teklifi ve Üst Kurulun onayı ile aynen yararlanır. Ayrıca, Kurumda çalıştırılan personelin kadro unvanları, sayısı, ücretleri, kadrolara uygulanacak ek göstergeler, personele sağlanacak sosyal yardımlar, kurum Genel Müdürü'nün teklifi üzerine Üst Kurul tarafından belirlenir.
Geçici Madde 9- Bu Kanunda sözü edilen yönetmelikler, Üst Kurulun oluşumunu takip eden dört ay içinde hazırlanır ve Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girer.
Madde 41- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 42- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Fütürizm

Fütürist Bildiri
20. Yüzyılda ortaya çıkan birçok sanat dalından biri olan Fütürizm, Marinettin'nin cabalarıyla ortaya çıkmıştır. Edebiyat, heykel ve resim gibi alanlarda kendini gösteren bu akım, sinemada da uygulanma fırsatını kazanmıştır.
İtalya da ortaya çıkan Fütürist Sinema anlayışı görece olarak çokta başarılı olamamıştır.
20 Ocak 1909'da "Le Figaro" Gazetesinde F.Thomass Marinetti'nin yayınladığı "Le Futurisme" bildirisi ise şöyledir:

"1.Biz tehlikeye karşı duyduğumuz sevgiyi, enerjiyi ve atılganlığa duyduğumuz yakınlığı yüceltmek istiyoruz.

2.Yüreklilik, gözüpeklik ve başkaldırı, bizim yazımızın en temel ögeleri olacaktır.

3.Bugüne dek yazın, düşünce tembelliğinden, kendisinden geçmeden ve uykudan övgü ile söz etmiştir. Biz ise şimdi saldırgan devrimi, ateşli uykusuzluğu, koşar adımı, ölüm taklasını, tokadı ve yumruğu övüyoruz.

4.Dünyanın güzelliğinin, yeni bir güzellikle daha da zenginleştiğini açıklıyoruz: Bu güzellik, hızın güzelliğidir. Karoserisini, içine çektiği havanın etkisi ile patlayacakmış görüntüsü veren yılan benzeri boruların süslediği bir yarış arabası (…) motoru ısıtılırken son derece yüksek bir gürültü çıkaran araba, Samothrakeli Nike'dan daha güzeldir.

5.İdeal ekseni, kendi yörüngesinde hızla ilerleyen dünyayı dolaşan dümeni elinde bulunduran insanı yüceltmek istiyoruz.

6.Yazar, temel elementlerinin ateşli tutkularını çoğaltmak için gönüllü ve içtenlikle kendine vermekten çekinmemelidir.

7.Güzellik artık yalnızca savaşımda sözkonusudur. Saldırgan özelliklerden yoksun bir yapıt, başyapıt olamaz. Yazın, insanların önünde saygıyla eğilmelerini sağlamak amacı ile bilinmeyen güçlere yapılan bir saldırı olarak algılanmalıdır.

8.Biz çağımızın en son aşamasında bulunuyoruz! (…) Olanaksızlığın gizemli kapılarını açmak için neden geriye bakalım? Zaman ve mekan dün yok olmuştur. Bizler artık mutlak olanda yaşıyoruz, çünkü artık sonsuz ve herzaman için var olacak olan hızı yaratmış bulunuyoruz.

9.Müzeleri, kitaplıkları ve her türlü akademiyi yıkmak ve ahlakçılığa, feminizme ve belli çıkarlar ve amaçlardan kaynaklanan korkaklığa karşı savaş açmak istiyoruz.

10.Çalışan, eğlenen ve ayaklananlara neden olan büyük insan kitlelerini yüceltmek istiyoruz; çağdaş başkentlerdeki renkli ve çok sesli devrimci akımları yüceltmek istiyoruz; göz kamaştıran elektrikli aylar tarafından aydınlatılan silah depolarını ve tersanelerini, dumanlı yılanlara benzer trenleri yutan istasyonları; göğe yükselen dumanlarıyla bulutlara asılı duran fabrikaları, dev aletleri gibi nehirlerin iki yakasını birleştiren ve güneş ışığında bıçak gibi parlayan köprüleri, göğü inleten ve serüvenler peşinde koşan vapurları, raylarda, borularla çevrelenmiş dev çelik beygirler gibi koşmakta olan geniş göğüslü lokomatifleri ve rüzgarda bir bayrak gibi sallanan ve coşkulu bir topluluğun alkışını andıran pervanesiyle göklerde kayarcasına uçan uçakları yüceltmek istiyoruz. "

His Girl Friday - 1940

Quentin Tarantino'nun en sevdiği film...



Bir Howard Hawks klasiği olan bu yapım 1940 yılında çevrilmiştir. Bu ünlü eserde başrolleri Cary Grant ve Rosalind Russell paylaşmaktadır.
Bir gazete patronunun eski karısı ve işi arasındaki komik ilişkileri anlatan bu filmde Grant, haber için herşeyi yapabilecek patron rolünde oldukça başarılıdır. Ünlü çizgiroman Spiderman’deki gazete patronu j. jonah jameson ile paralel bir karakter çizen bu kişi filmin en önemli unsurunu oluşturmakta sanırm.
Hildegaard 'Hildy' Johnson, işinde başarılı bir muhabirdir. Ancak özellikle eski kocasının yoğun tempolu iş yaşamı anlayışından bunalması sonucunda başka biriyle evlenmeye karar verir. Grant'ın canlanrıdığı Walter Burns karakteri ise haber için her şeyi yapabilecek bir kişilik göstermektedir. Hızlı haber sağlamak için her türlü "üç kağıt" yapılması onun için sorun teşkil etmemektedir.
Hildy'nin işten ayrılma ve evleneceğini haber vermesi, büyük bir koşuşturmanın ortasına denk gelir. Şehirdeki tüm gazeteciler bir davanın peşindedir. Üstüne üstlük bu davanın sanığı polisten kaçmayı başarınca onu bulmak çok önemli hale gelir. Elbetteki böyle bir haberi kaçımak istemeyen Burns, Hildy'i biraz daha kalması için ikna eder. Ancak bir yanda da aklı hala ondadır.
Hızlı diyaloglar içeren bu film ünlü yönetmen Quentin Tarantino'nun da en sevdiği filmlerden biri olma özelliğini taşımaktadır. Akıcı konuşmaların oldukça fazla olması kimi zaman izleyicilere zor anlar dahi yaşatabilir. Elbetteki filmi orijinal diliyle sayretmek daha önemlidir. Zira dublaj bu akıcı etkiden uzaklaşmaya neden olabilir.
Ayrıca 2. dünya savaşından "avrupa savaşı" olarak bahsedilmesi filmin tarihi açısından ilginçtir. Henüz Dünya Savaşına katılmamış olan ABD için savaş oldukça uzakta bir yerdedir.
Film gazetecilik hakkında önemli bir yapım olarak durmakta. Ancak bu filmi izledikten sonra Network (1976) adlı yapım izlendiğinde bu mesleğin iç yapısı daha iyi gözler önüne gelecektir.






Filmin yeniden çevrimi "Front Page" adıyla 1974 yılında farklı bir kadroyla gerçekleşmiştir.

Onur ÇOBAN

Broadway Melody 1929

Broadway Melody


Siyah beyaz olarak Harry Beaumont tarafından sesli olarak çekilen bu film, sinema tarihini erken döneminin önemli yapımlarından biridir. 1929 yılında en iyi Film oscar’ını alan bu eser dönemin yapısını iyi anlatan müzikalerden biridir...



Bir müzikal şarkı yazarının, taşradan şarkıcı olamak için gelen kız kardeşlerle tanışması ile başlıyor eser. Kendilerine farklı bir imajla gösteren bu kız kardeşler, söz yazarının ilgisini çekiyor. Hatta her ikisine birden aşık olunca işler biraz karışıyor.
Broadway’in parıltılı yapısından etkilenen kız kardeşler çeşitli gösterilere katılıyorlar. Ancak küçük kardeşin zamanla sivrilmesi ablasıyla arasının açılmasına neden olur. Küçük kardeşin para ve zengin playboylar arasında gözü dönmesiyle durum daha da kötüleşir.
Kadrajdan çıkmalar ve bazı netlik hataları filmde dikkat çeksede yinede başarılı bir yapım Broadway Melodi. Filmin çekildiği yıl düşünüldüğünde aşırı derecede cesur sahneler içerdiği muhakkak. Özellikle cinselliğin ilk kullanıldığı filmlderden biri olduğu çok açık. İlginç bir nokta ise sinemada çok kullanılan eşcinsel modacı tiplemesi bu filmde dahi kullanılmış olmasıdır.


Onur ÇOBAN

81. Oscar Ödül Töreni

2009 yılının en iyi filmleri sahiplerini buldu.


81. oscar ödüllerini kazananlar şöyle,

EN İYİ FİLM : Slumdog Millionaire - Christian Colson
EN İYİ ERKEK OYUNCU : Sean Penn - Milk
EN İYİ KADIN OYUNCU : Kate Winslet - Reader
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU : Heath Ledger - Dark Knight
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU : Penélope Cruz - -Vicky Cristina Barcelona
EN İYİ YÖNETMEN :Danny Boyle - Slumdog Millionaire
EN İYİ SENARYO : Milk
EN İYİ UYARLAMA SENARYO : Slumdog Millionaire
EN İYİ SİNEMATOGRAFİ : Slumdog Millionaire
EN İYİ SANAT YÖNETMENİ : Curious Case of Benjamin Button
EN İYİ KOSTÜM : Duchess
EN İYİ SES : Slumdog Millionaire
EN İYİ KURGU : Slumdog Millionaire
EN İYİ SES KURGUSU : Dark Knight
EN İYİ GÖRSEL EFEKT : Curious Case of Benjamin Button
EN İYİ MAKYAJ : Curious Case of Benjamin Button
EN İYİ ŞARKI : Slumdog Millionaire - "Jai Ho"
EN İYİ MÜZİK : Slumdog Millionaire
EN İYİ KISA ANİMASYON : Maison en petits cubes
EN İYİ KISA FİLM : Spielzeugland
EN İYİ KISA BELGESEL : Smile Pinki
EN İYİ BELGESEL : Man on Wire
EN İYİ YABANCI FİLM : Okuribito - Japonya
EN İYİ ANİMASYON : WALL·E
ONUR ÖDÜLLERİ:

Medal of Commendation : Mark Kimball
Jean Hersholt Humanitarian Award: Jerry Lewis
Scientific and Engineering Award: Bruno Coumert; Jacques Debize; Dominique Chervin; Christophe Reboulet ,Jacques Delacoux; Alexandre Leuchter, Erwin Melzner; Volker Schumacher; Timo Müller
Technical Achievement Award: Steve Hylén
Gordon E. Sawyer Award: Ed Catmull

POSTMODERNİZM VE SİNEMA -1

POSTMODERNİZM VE SİNEMA

YAZAN: Onur ÇOBAN

İSTANBUL 2008



İÇİNDEKİLER:

1. BÖLÜM: MODERNİZM VE POSTMODERNİZM KAVRAMLARI
2.BÖLÜM: POSTMODERNİZM VE SİNEMA
3.BÖLÜM: POSTMODERN FİLM ÖRNEKLERİ


1.BÖLÜM: MODERNİZM VE POSTMODERNİZM KAVRAMI

Günümüzde çok sık tekrarlanan bir sözcük olan postmodernizm kavramı mimariden, sosyal bilimlere kadar çok sayıda konuyu derinden etkilemiştir. Bu konulardan bir kuşkusuz sanattır.
Postmoderizm ve sanat ilişkisi müzikten televizyona, edebiyattan sinemaya kadar çok çeşitli bir süreç içerisindedir. 20.yüzyılda çok büyük gelişmeler göstermiş olan sinema bu açıdan dikkat çekicidir.
Postmodernizim ve sinema ilişkisinin tam olarak anlaşılması için postmodern kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.www.onurcoban.com
Postmodernizm, modernizme bir alternatif olarak doğmuştur. Postmodernizmin kelime anlamı; “19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarındaki modernist arayışın canlılığını kaybetmesinden sonra ortaya çıkan üslup ve yönelişlerin adı” olarak ifade edilebilinir.(TDK)
Modern sonrasını ifade eden bu kavram, modernizmin temsil ettiği birçok kavramı reddetmektedir.
Modernizmin tarihi 19. yüzyılın sonlarına dayansada kökenleri çok daha eskilere dayanmaktadır. Avrupa kökenli bu akım 18. yüzyıldaki Aydınlanma Çağından beslenmektedir. (Harvey,2006:25) Özellikle Fransız İhtilalinin getirmiş olduğu yenilikçi düşünceler sonucu gelişen bu çağ, reformlada büyük ilişki içerisindedir. Avrupada yaşanan reform öncesi Katolik Kilisesinin toplumdaki rolü, akılcı bir düşünce anlayışını engellesede reform sonrası yaşanılan olaylar bu durumu değiştirmiştir. Din merkezli eğitim anlayışı ve hayat görüşünün yerini pozitif bilimlerin alması ile yeni bir aydın kesim oluşmuştur. Bu dönemdeki bilim adamları ve filozofların desteğiyle oluşan Aydınlanma Çağı, aklı birinci plana alan bir yapı oluşturmuştur. Deney ve gözleme dayanan, insancıl, bilimin ön planda olduğu bir dönem olan Aydınlanma Çağı, insanlığın daha iyiye ulaşmasını hedeflemiştir.
Aydınlanma Çağının getirmiş olduğu bu yenilikler sanayi devrimi ile pekişmiş ve yerini modernizme bırakmıştır.
19. yüzyılda başlayan modernizm, kültürel anlamda modernizm, 19. yüzyılda geleneksel anlamdaki edebi, sanatsal, sosyal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkmıştır.
“Modernist hareketin 19. yy ortasında Fransa'da ortaya çıktığı kabul edilir. Temelde dayandığı fikir, geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir. Modernizm ticaretten felsefeye her şeyin sorgulanmasının gerekliliğini savunur. Böylelikle kültürün öğeleri yeni ve daha iyi olanla değiştirilebilir. Modernizme göre 20.yy'ın ortaya çıkardığı yeni değişiklikler ve yenilikler kalıcıydı, aynı zamanda yeni oldukları için 'iyi' ve 'güzeldi' ve toplum dünya görüşünü bu öngörülere göre gözden geçirip uyarlamalıydı.
Modernizm tanınmış gelenekleri kıran bir sitil anlatmak için kullanılmıştır.Yeni bir çağında duyarlılığına daha yerinde formları yaratmayı amaçlamıştır.” (Vikipedi)
Modernizmin geleceğe umutlu bakışı, makinaşama, fabrikalaşma ve kentleşmenin; yeni ulaşım ve haberleşme sistemlerinin gelişiminin ve kitle pazarlarının, reklmacılığın, kitleye yönelik modanın ortaya çıkışına verilen bir cevap olarak değerlendirilebilinir.
Kentleşme ile yakından ilişkili olan bu kavram Paris ,New York, Londra gibi büyük yaşam alanlarında birçok taraftar bulmuştur. Mimari ile yakın ilişkili olması modern binaların hızla üretilmesine neden olmuştur. Yeni üretilen binalarda tek tip olma eğilimi gözükmektedir.
Modernizmin en önemli yanlarından biri birleştirici özelliğidir. Bu akıma bağlı olan sanat dallarında farklılığın olmaması çok önemlidir.
Modernizm oluştuğu andan itibaren eleştirlere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler ve tarihin akışı süresince yaşanılan büyük savaşlar sonucunda postmodernizme doğru bir yol açılmıştır.
20. Yüzyılın başına gelindiğinde modernizmi eleştirenler arasında olan Max Webber şunları söylemiştir.
“Weber, Aydınlanma düşünürlerinin umut ve beklentilerinin acı ve ironik bir yanılsama olduğunu ileri sürüyordu. Bu düşünürler, bilimin ilerlemesi, akılcılık ve evrensel insan özgürlüğü arasında güçlü bir zorunlu bağıntı görüyorlardı. Ancak, maskesi çekilip alındığında ve doğru anlaşıldığında , Aydınlanma’nın mirası amaçlı-araççı akılcılığın zaferi olarak ortaya çıkıyordu. Bu tür akılcılık, ekonomik yapıları, hukuku, bürokratik yönetimi, hatta sanatı kapsar biçimde ,bütün toplumsal ve kültürel hayatı etkiler ve zehirler.Bu tür akılcılığın ilerlemesi evrensel özgürlüğün somut olarak gerçekleşmesine değil, içinden kaçılması olanaksız olan bir “demir kafes” in,bürokratik akılcılığın bir kafesinin yaratılmasına yol açar.” (Harvey,2006:28)
Modernizmin geleceğe umutlu bakışı 20. yüzyılda yaşanılanlar sonrası büyük yara almıştır. Bu yüzyılda yaşanılan iki büyük dünya savaşı ve atom bombası gibi kitle imha silahlarının geliştirlmesi toplumları karamsarlığa sürüklemiştir. Bu durumdan etkilenen sanatta kendine yeni akımlar geliştirmiştir.
Bu toplumsal kaosun içerisinde ortaya çıkan postmodernizm, modernizme bir tepki olarak ortay çıkmıştır. Modern sonrası bu yapılanma modernizmin farklılığa karşı durduğu önyargıyı yıkmaktadır. Postmodernizm tek olmanın ötesinde farklılaşmayı da beraberinde getirir.www.onurcoban.com
Postmodernizm gelip geçicilik, parçalanma, süreksizlik ve kargaşayı bütünüyle benimsemektedir. Ancak bu gerçekliği çok özgül bir biçimde karşılamaktadır. Ne onu aşmaya, ne de ona karşı durmaya, hatta ne de içinde bulunabilecek olan “sonsuz ve değişmez” unsurları tanımlamaya çaba gösterir. OnurcobanGelip geçiciliği pozitif bir tarzda benimsemenin bazı sonuçları getirdiği gözükmektedir. Bir çok Postmodern düşünür, herşeyin birbirine bağlanmasını ya da temsil edilmesini sağlayacak bir üst dil, üst-anlatı yada üst-teori olabileceğini reddetmektedirler. (Harvey,2006:60)
Yukarda sayılan durum Marx’ın fikirleriyle çatışması birçok sol düşünürün postmodernizme kapitaliste hizmet eden bir akım olarak görmesine neden olmaktadır. Postmedern dünyada sınıfın öneminin kalmadığı görüşü, üretimin artık büyük şirketlerce değilde daha küçük taşeron şirketlerce yapılması bu bağlamda önemlidir. Postmodern toplumlardaki düşünürler, özel girişime, küçük devlet kurumuna ve ekonomiye karışmamasına ve rekabete dayalı bir toplum düşlemesi, özelleştirmelerin meşrulaştırılması amacıda gösterebilir. (Erdoğan, Alemdar, 2005:452)
Postmodernizim tarihi yok saymamakla birlikte ona günümüz şartlarıyla yeni açılımlar getirmeyi başarmaktadır. Kültürel gelenek ve görenekler gelişmiş toplumlarda yer bulabilmektedir. Modernizmin tam karşısında olan bu düşünce ile yirmibirinci yüzyılın teknoloji çağı ile sanayi öncesi toplum ilişki içerisine girebilmektedir.
Postmodernizm genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddetmektedir.onurcoban.com Söylem çoğulluğunun benimseyen bu durum, dil oyunlarında, bilgi kaynaklarında, bilim topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesni destekler. Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi, mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak, gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü/özerkliği içinde anlamaya çalışmak, insanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak, metnin dışının olanaksızlığını öne sürmek gibi varsayımları destekler.
Modernizm ile Postmodernizm arasındaki farklar incelendiğinde bu kavramlar daha iyi anlaşılabilmektedir.Modernizim romantizmi desteklerken Postmodernizm dadacılığı destekler. Modernizm; hiyeraşi, hakimiyet, mesafe, bütünselleştirme, bitmiş yapıt, sentez, mevcudiyet, paradigma, gösterilen, ana kod, belirti, paranoya, belirlenmişlik, aşkınlık, metafizik gibi kavramlarla ifade edilirken ;postmodernizm; rastlantı, anarşi, tükenme, sessizlik, süreç, performans, antitez, yokluk, bileşim, gösteren, anlatı karşıtı, arzu, şizofreni, ironi, belirsizlik ve içkinlik olarak ifade edilebilinir. (Harvey,2006:59)www.onurcoban.com
Modernizim sonrası oluşan postmodernizm kendini öncelikle mimari alanda göstersede sanatta da kendine yer bulmuştur .Resim, müzik gibi klasik sanatların dışında video sanatı gibi daha yeni sanatlarla da ilişkisi oldukça fazladır. Bu sanat dallarından biri olan sinema, postmodernizmin yeraldığı en önemli alanlardan biridir.

ONUR ÇOBAN
İ.Ü. İletişim Fakültesi

2008

Not: Devamı için aşağıya bakınız.

http://sinematvdersleri.blogspot.com/2009/02/postmodernizim-ve-sinema-2.html

http://sinematvdersleri.blogspot.com/2009/02/postmodernizm-ve-sinema-3.html

Postmodernizim ve Sinema -2

Postmodernizim ve Sinema -2
Yazan: Onur ÇOBAN
NOT: Lütfen öncesi için yukarıya bakın...
2.Bölüm: POSTMODERNİZM VE SİNEMA

Sinema, icadından beri kendini sürekli geliştirmektedir. Bu gelişim dönemlerinde sosyal ve siyasal olaylardan da etkilenmemesi imkansızdır. Bu bağlamda modernizm ve postmodernizm sinema ile derin ilişkiler halinde olan kavramlardır, denmesi doğru bir tespit olacaktır.
Sinemanın ilk yıllarındaki döneme baktığımızda modernizmin etkisi gözükmektedir. Yurttaş Kane gibi klasik modernist filmlerde bu durum gözükmektedir. Yurrtaş Kane’de, bir muhabir Kane’nin hayatının ve kişiliğinin muammasını çözmek amacıyla, onu tanımış olanlardan farklı anıları ve perspektifleri bir araya getirir.
Postmodern sanat özellikle televizyonun ve video teknolojisinin gelişimiyle hız kazansa da sinemada da etkisi oldukça fazla olmuştur. Walter Benjamin’in “Mekanik Röprodüksiyon Çağında Sanat Yapıtı” adlı makalesinde bahsedilen gerçeklik kavramı bu tür filmler için çok önemlidir.
Benjamin’in sözünü ettiği durum, belli bir sanat yapıtının birçok röprodüksiyonunu yapma olanağı , yapıtın “aura”’sının , yani onun maddi dünyadan aşkın uzaklığı ve mutlak kalıcılığı mitleriyle zaman ve mekan içindeki eşsizliği duygumuzun, tehdit altında olduğunu düşündürmektedir. Benjamin’e göre bu aura duygusunu parçalayan ya da ortadan kaldıran herşeyden çok filmdir.www.onurcoban.com
Sanat yaptlarının gerçeği birebir kopyalayabilmesi hatta daha da ileri gidip kopyalarında hiç kayıp olmadan kopyalanabilmesi gerçeklik kavramının zora girmesine neden olmuştur. Kopyaları orijinallerinden ayıramamak gerçekliğin simgelerle oluşturabileceğini göstermiştir.
Sinemanın uzun yıllar boyunca selülozdan oluşan filmlerle çekilmesi kopya üretiminin bu özelliğini tam olarak verememiştir. Oysa ki videonun gelişimi ile kopyalar arasında bir fark kalmamıştır. Son yıllarda dijital olarak çekilen filmlerin artması ve selülozdan oluşan filmlerin terkedilmeye başlanması sinemanın da gerçeklik karmaşası tartışmasına girmesine neden olmuştur. Bu açıdan yapısal olarak sinemanın postmodernizmin belirsizlik, kesin olmama özelliğine bir örnek olduğu söylene bilinir.
Yapısal özellikleri kadar sinemanın içeriği de gerçekliğin tartışıldığı bir alandır. Sinema filmlerinde gerçeğin sorgulandığı hatta daha da ileri gidilerek mutlak gerçekliğin sadece birer aldatmaca olduğu teorisi postmodernizmle derin ilişkilidir. Bu filmler konularında bu öğeleri sunarken modern kültürede karşı çıkmış olmaktadırlar.
Bu gibi durumlar son yıllarda çekilen filmlerin içeriklerinin değişmesine neden olmuştur. Eskiye nazaran daha bilinmezci ve daha aydınlanmaya uzak senaryolar sinemada boy göstermektedir.www.onurcoban.com
Postmodern sanatların en önemeli özelliği olan parçalanmışlık duygusu biçim ve içerik olarak sinema ile ilişkilidir. Kurgu sanatının doğası gereği, birçok parçanın bir araya getirilmesi buna örnek olabilir. Farklı zaman ve mekanda çekilen görüntüler bir araya getirilerek yeni bir gerçekçilik yaratmaktadırlar.
Kurgunun bu ilginç özelliğine rağmen, kurgunun en çok gelişme gösterdiği yıllar modernizmin çok güçlü olduğu yıllardır. Anlatım tarzlarının kurguya ilintili olduğu bu devir buna rağmen modern olarak değerlendirilmektedir. Sergei Eisenstein gibi bu dönemden bir sinemacı ve Ozu, Godard, Bresson, Duras gibi yönetmenlerin filmleri modernist sayılabilinir.(Connor,2005:259)
Postmodern sinema ismini kullanmasada bu kapsamda filmler yapılmasını destekleyen ve modern sinemayı ilk eleştirenlerden biri Christian Metz’dir. Metz, 1974 yılında yayınlanan “The Modern Cinema and Narrativity” başlıklı denemesinde modernist sinemanın kapsamlı bir açıklamasını yapmıştır. Metz burada, yönetmenin stüdyo görevlisi olmaktan çok yaratıcı olarak otoritesi, filmde tiyatro uzlaşımlarına saldırması gibi modernist sinema üstüne bazı etkili olmuş iddiaları, kendini kaptırmaktan çok düşünmeyi vurgulayan ve dramatik ardışıklıktan çok tek tek kare­lerin yapısı üstünde odaklanan bir sinemanın onurcoban.com doğuşuyla yan yana getirir. Bütün bunlarda ortak olan, modernist sinemanın anlatıyı yadsıdığı ya da anlatının ötesine gittiği varsayımıdır. Dolayısıyla Metz'in modernist sinema teorilerini nitelemesi Bordwell ve Staiger'inkinden daha kapsamlıdır ama buna uy­gun olarak, modernist oluşuyla ayırt edilebilecek bir sinema sa­natının var olduğu iddiaları karşısında daha kuşkucudur. Metz'e göre anlatının yadsınması modernizmin eleştirmenleri­nin bir fantezisi-yansıtmasıdır, zira sinema; doğası gereği za­mansal bir ortam olarak, her zaman anlatı yapılarına bağlı ol­mak ve bu yapılara geri dönmek zorundadır (bunların Holly­wood gerçekçiliğinin anlatısıyla aynı türden olması gerekmese de). Metz, örneğin, ardışıklığın gerçekçi sinemadaki bir araya toplayıcı enerjisi karşısında tek tek karelere yapılan avangard vurgunun sık sık öne çıkarılmasının, bu ayrı karelerin uzatılmış zaman yapıları içinde birbiriyle ilişkilendirildiği ve karşılaştırıl­dığı birleştirici yapıları gözardı etmekten kaynaklandığını ileri sürer. ( Connor,2005:259)
“Fredric Jameson, sinemanın modernist mirasının buna eş­değer bir açıklamasını vermiştir. Jameson yirminci yüzyıl filmi­nin büyük anıtlarının hepsinin de kendi sanatsal doğasını (onurcoban)ser­gileme ve araştırma yoğunluğuyla seçkinleştiğini söyler. Mo­dernist resim, müzik ve edebiyat gibi modernist film de stilistik kendine-göndermelerle hem meta olarak konumunu sergile­mekte hem de bu konuma karşı direnmektedir. Bir yandan "tarz"ın işlenmesi, ürünün pazarda satın alınacak ve mübadele edilecek bir şey olarak var olduğunu ve kolektif toplumsal yapılarla ilişkisini ve bu yapılar içindeki daha dolaysız işlevlerını yitirdiğini kabul etmiş görünmesinin yoludur. Diğer yandan bu tarz metaın kendisini pazardan uzak tutmasının aracıdır; başta ona meta olarak varlık kazandıran bölünme ve uzmanlaşma mantığının bir tür yoğunlaşmasıyla bireysel tarzın aşırı öne çıkarılışı pazar karşısında ihaleyi kazamr ve ürün-metayı pazartarafından özümsenmeye karşı bağışık hale getirir.” (Connor, 2005:260)www.onurcoban.com
Postmodernist kültür ve teoride bu bakışın yerine geçen şey, tarzın mutlak yokluğu değil, tarzın güçlü, yaratıcı yazar kavramından ayrılmasıdır.
Bu düşünceler ışığında gelişen sinema, American Graffiti, Yıldız Savaşları, Chinatown, Body Heat gibi nostalji filmleri üretmiştir. Bu filmler belli bir tarihsel durumu yeniden yaratmaktan çok belli bir dönemin kültürel özelliklerini yeniden yaratmaktadırlar.
Postmodern sinema kitlelere ulaşmak konusunda tartışmalı bir konudur. Blade Runner gibi postmodern öğeler taşıyan filmler büyük gişe başarısı elde etsede bazı postmodern düşünürler bu durumu eleştirmektedirler. Sanat sanat içindir, anlayışını; sanat toplum içindir anlayışına tercih eden bir yaklaşım da var olmaktadır. (Erdoğan,Alemdar,2005:454) Ancak bu durum çok sembolik bir biçimde entelektüel bazı kesimlerin sanat anlayışı dahilinde kalmış, çoğunluk sağlayamamıştır.
Zaman olgusunu değiştirmekte olan postmodernizm bunu sinemada da gerçekleştirmiştir. Düz kurgu anlayışının yerine parçalı bir kurgu anlayışı güden bir çok film günümüzde üretilmektedir. Bu filmler zaman olgusunu bir düzlem içerisinde ele almamaktadır. Hikayenin sonu başta olabilmekte, olaylar yarım ve parçalı olarak gösterilmektedir.
Dönem filmi kavramı postmodern sinemada farklı bir kimlik kazanmıştır. 1960’ları anlatan bir film modernist bir yaklaşımla çekildiğinde o dönemi anlatan öğelerin yer aldığı bir film düşünülebilinir. Oysa postmodern filmler önceki dönemi yok saymaz. Bu filmlerde 1920’lere ait araç ve gereçleri görebilmemiz mümkündür. Bu yaklaşımın en güzel örneği olan Mavi Kadife adlı film ileride daha da detaylı anlatılacaktır.
“Eski filmlerin video kayıtlarının çoğalması ve TV'de sürekli gösterilmesiyle, tarz çokluğu postmodern TV'nin olduğu gibi çağdaş film kültürü alanının bütününün de özelliği haline gelmiştir. Gerçekten, postmodernist TV teorilerinde de olduğu gibi, filmde postmodernizm sorunu, yeni bir 'başat tarzın ortay çıkmasından çok, böyle bir başat tarz fikrinin kendisinin aşınması sorunudur. James Collins'in söylediği gibi:
‘Postmodemist bağlamı ayırt eden şey, bu tarzın, hepsi değişik kurum ve izleyiciler için önemli ölçüde popülerlik kazanmış olan modernist, modernizm öncesi ve modernizme karşı tarzlarla birliktevar olmasıdır. Diva gerçekten postmodernist bir dedektif metni olabilir ama postmodernist bağlamı diğerlerinden ayıran, bu filmmin bir kablolu film kanalında gösterildiği akşam başka kanallarda Malta Şahini, Death of an Expert Witness ve Kanun Namına'nın da gösteriliyor olmasıdır ‘(Connor, 2005:262)”
Kısaca özetlemek gerekirse çağımızın en önemli sanat dallarından biri olan sinemanın çok tartışılan postmodernizm ile büyük ilişkisi vardır. Gerçekliğin ve zaman-mekan olgusunun tepetaklak olduğu bu filmler, klasik anlatımı, biçim ve içerik olarak yok saymışlardır.
ONUR ÇOBAN
İ.Ü. İletişim Fakültesi

Postmodernizm ve Sinema -3

Not: Lütfen önceki bölümleri için yukarıya veya en alttaki linklere bakınız.
Postmodernizm ve Sinema -3
Yazan: Onur ÇOBAN
3.bölüm:POSTMODERN FİLM ÖRNEKLERİ

Postmodernist sinemayı incelerken örnek gösterebilecek filmler üzerinden gitmek daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Postmodern öğelere sahip olan filmlere baktığımızda, kimisinin tamamen postmodern olarak nitelendirebileceğimiz özellikleri olsa da kimisi sadece bazı özellikleri ile bu kapsamda değerlendirilebilinir. Bu bölümde her iki türden filmler temel özellikleriyle anlatılmaya çalışılacaktır.www.onurcoban.com
Steven Connor ve David Harvey postmodern sinemadan bahsederken en çok David Linch üzerinde durmuşlardır. Özellikle Linch’in 1986 tarihli Mavi Kadife (Blue Velvet) adlı filmi postmodern sinemaya çok güzel bir örnektir.
Mavi Kadife’nin başrollerinde Kyle MacLachlan, Isabella Rossellini, Dennis Hopper ve Laura Dern yer almaktadır. Filmin orijinal ismi Blue Velvet, şarkıcı Bobby Vinton' un aynı adlı şarkısından alınmıştır.
Kuzey Karolayna'da bulunan Lumberton'daki bir kasabada çekilen film, bir komşusunun arka bahçesindeki çim arazide kesik bir kulak bulan kolej öğrencisi Jeffrey Beamount' un hikayesini anlatır. Jeffrey, olayı kasabanın şerifi Teğmen John Williams'ın kızı ve lise öğrencisi olan Sandy Williams'ın yardımları ile, kendi başına araştırmaya karar verir. Sandy babasının ofisinde duymuş olduğu, kulakla ilgili yardımcı olabilecek bilgileri Jeffrey'e sağlar. Jeffrey sonunda sosyopat bir suçlu aynı zamanda da tecavüz, cinayet ve uyuşturucuya karışmış bir çetenin lideri olan Frank Booth' un yeraltı dünyasına girer.
Özünde bir dedektiflik hikayesi gibi gözüksede Mavi Kadife aslında daha derin anlamlar içeren bir filmdir. Film postmodernist bir biçimde, ana kararkterlerin hiç biriyle bağdaşmayan iki dünya arasında gidip gelmektedir. Bir yanda, lisesiyle 1950’li yılların Amerikan kasaba hayatı, öte yandan ruh hastalıkları, uyuşturucu ve cinsel sapkınlıkların olduğu şiddet dolu bir dünya var olmaktadır. Giysiler ve dekor tamamen ABD’nin 1950’li yıllarını anlatsa da karakterler daha çok 20. yüzyılın sonunu resmetmektedirler. Bu ikilem ve zaman parçalanması postmodern sinema için çok iyi bir örnektir.
Yönetmenliğini Terry Gilliam’ın yaptığı 1985 tarihli Brazil adlı film postmodern öğeler içeren bir distopya filmidir. Jonathan Pryce, Robert De Niro, Katherine Helmond, Lan Holm, Bob Hoskins, Michael Pain gibi oyuncuların oynadığı İngiltere yapımı bu film 131 dakika uzunluğundadır.www.onurcoban.com
Brazil, 1984 adlı filme yakın olay örgüsüyle ön plana çıkar. Gelecek dünyasında otoriter bir devlet düzeni kurması bu savı destekleyen ilk örneklerden biridir. 1984’ün Smith’i gibi Sam Lowry de acımasız devletin orta kademe memurlarındandır. Romantik bir ilişki sonrasında isyanın yanında saf tutar. 1984’tekine benzer bir savaş ortamı ve baskıcı bir bürokrasi anlayışı filmin distopik gelecek görüşüdür.
Filmin anlatım yapısı yer yer komediye göz kırpmaktadır. Bu açıdan türün kalıplarını da yıkmaktadır. Filmin içeriğine baktığımızda bir güvensizlik ortamı göze çarpmaktadır. Sokaklarda “Korkmayın, arkadaşınızı ihbar edin” yazmakta, diktatör bir rejim afişlerle propaganda yapmaktadır. Metal renklerin hakim olduğu yüksek binalar, çocuklara hediye olarak kendi kredi kartlarının verildiği bir dünya resmedilmiştir. Bu zaman-mekan karmaşasının yaşandığı dünya düzeni modernizmin temel aldığı düzene karşı gelmektedir.
1982 yılında Ridley Scott tarafından çekilen ve başrollerini Harrison Ford, Rutger Haure, Sean Young, Edward James Olmos’un paylaştığı ABD yapımı Blade Runner postmodern sinemanın başyapıtlarından sayılmaktadır.
Distopik sinemanın en başarılı mekan tasvirlerine sahip olan Balde Runner, Philip K. Dick’in Do Androids Dream of Electric Sheep adlı kitabından uyarlanmıştır. Filmin konusu kısaca şöyledir: Eski bir polis olan Rick Deckard artık görevinin sonuna gelmiş olan replikaları “emekli etme” yani öldürme görevini üslenmektedir. Replikalar, insanların kopyası olarak üretilen robotlardır. İnsanlarla boy ölçüşebilecek derecede duygulara sahip olan replikalar, beyinlerine yerleştirilen hafızalar sayesinde kendileri bile gerçek insan olup olmadıklarını bilememektedirler. Replikalardan birkaçı bir gezegende isyan çıkardıktan sonra gizlice dünyaya girerler. Bunlardan biri olan Roy Batty, www.onurcoban.comreplikaların doğasında olan kısa ömür sorununu çözmek için “yaratıcısı” olan bilim adamını tehdit etmektedir. Replikaların peşindeki Deckard bu görevi sırasında bir replika olan Rachael’e aşık olması işleri iyice karıştırmaktadır.
Filmin dekorları oldukça görkemlidir. Gelecek dünyası dev gökdelenler, sürekli reklam sunan video ekranları, sürekli devam eden asit yağmurları, kalabalık ve çok kültürlü bir toplum içeren bir dünya tasviri yapılmıştır. Film bu dekorlar içerisinde gerçekliği sorgulamaktadır.
Filmin dikkat çekici bir özelliği de içerdiği gizli mesajlardır. Deckard’ın bir insan mı replika mı olduğu sorusu ve “yaratıcı” bilim adamının aslında Tanrıyı simgelemesi, filmin sonunda Roy Batty’nin muhtemelen bir çarmıha germe simgesi olarak elini çiviyle delmesi hep bir tartışma konusu olmuştur.
Gerçek olanın ne olduğunu belirleyememe bu filmi postmodern öğelerin içine sürükler. Replikalarin “gerçek” olacak kadar “insan” olması modernist öğelerle tezat içerir. Blade Runner, esnek üretim ve zaman-mekan sıkışması bağlamına yerleştirilmiş, postmodernist temaların sinemanın elindeki bütün hayali olanaklar kullanılarak ele alındığı bir bilimkurgu meselesidir. Kopyaların yaşadığı korkunç kaderi de, harap, sanayisizleşmiş çürüyen bir postmodern dünyanın dökülen sokaklarında karıncalar gibi yaşayan insan kitlesinin boğucu koşullarını da aynı bırakmaktadır. (Harvey, 2006:348)
1984 adı ile aynı tarihte Michael Radford tarafından çekilen bir distopik filmdir. George Orwell’ın aynı adlı eserinden uyarlanan 1984, kitabın getirmiş olduğu yenilikleri filme yer yer başarılı olarak uyarlansa da film kitap kadar başarılı olamamıştır. Ancak yinede eserin düşüncelerini sinemaya yansıtması açısından önemlidir.
Winston Smith düşüncenin suç sayıldığı bir dünyada geçmişi arayan bir adamdır. İnsani duyguların tamamen yasaklandığı bu baskıcı rejimde Smith tanıştığı Julia ile yasak bir ilişki yaşamaktadır. Ancak devletin yöneticisi konumundaki “büyük birader” ve onun üst sınıfını temsil eden iç parti üyeleri bu durumu öğrenir. Sonunda her ikisi de “iyileştirilme” amacıyla şiddet içerikli bir tedaviye maruz kalırlar.
Film insanlar arasında sınıf ayrımını kaldırma amacı güden ancak içten içe sınıfsal farklılıklar üreten bir rejim olan İngiliz sosyalizmini anlatır. Bu yönetim sistemi dünyadaki diğer süper güçlü devletlerle savaş halindedir. İnsanlar savaşın gölgesinde ve partinin mutlak yönetiminde sorgulamadan bir hayat yaşamaya mecbur haldedir.
Film, kitaptan aldığı video ekranları, duyguların olmadığı bireyleri ve gelecek dünyasının devasa yapılarını aynen resmetmektedir.www.onurcoban.com
Bu filmdeki gerçeğin değiştirilebilir olması olgusu postmodern gerçekçilik anlayışı ile bağdaşmaktadır.Filme göre tarih kolayca değiştirilebilinen bir meseledir.
The Matrix(1999) son yıllarda çekilen en önemli bilimkurgu filmlerinden biridir. Popüler kültürle felsefi söylemleri harmanlamayı başaran 20.Yüzyılın son büyük distopik filmi Matrix, 2003’te çevrilen 2 devam filmiyle beraber türün en göze çarpan filmlerinden biridir. Uzak doğu felsefesi, Hıristiyan öğretileri, eski Yunan felsefi düşünüşü ve modern distopik anlayışın başarıyla harmanlandığı bu film görselliğe önem vermesiyle de büyük bir izleyici kitlesi kazanmıştır.
Film gelecekte geçmektedir. Makineler ile insanlar arasında gerçekleşmiş olan büyük bir savaşın sonunda insanlar makinelerin kölesi durumuna düşmüştür. Savaş sırasında insanların güneş enerjisini ortadan kaldırmak için atmosferi “bozması” nedeniyle makineler yeni enerji kaynaklarının peşine düşmüşlerdir. Sonunda insan vücut ısını kontrol edip ondan yaşamlarını sürdürebilecek enerji üretmeyi başaran makineler “tarlalarda” insan yetiştirmektedir. İnsanların bağlı oldukları kapsüllerden uyanıp isyan çıkarmalarını önlemek amacıyla suni bir rüya görmeleri sağlanmaktadır. Matrix adındaki bu rüya 1990’lı yılların dünyasını insanlara gerçekmiş gibi sunmaktadır. Aslında bir yazılım olan Matrix’te yaşayanlar sanki her şey gerçekmiş gibi hayatlarını sürdürmektedir. Bunlardan biri olan Thomas Anderson veya bilgisayar korsanlığı yaptığı adıyla Neo’da bunlardan biridir. Neo’nun insanlığı kurtaracak seçilmiş kişi olduğuna inanan Morpheus ve yardımcısı Trinity gerçek dünyada yaşayan ancak Matrix’e kaçak olarak giren asi güçlerin birer elemanlarıdır. Neo’yu kurtarıp makinelere karşı büyük savaşa hazırlanma amacı gütmektedirler.
Suni bir yaşam ve gerçeğin ne olduğunu sorgulayan Matrix son yıllarda felsefi öğeleri en fazla gündeme getiren filmdir. Ancak bunu yaparken ticari kaygıları bir kenara atmamış şiddet içeren sahneleriyle görselliğe önem vermiştir. Ortaya attığı yeni ağır çekim teknikleriyle türe büyük yenilikler getirmiştir.
Film gelecekte çölleşmiş bir dünya, dev makineler şehri, yerin binlerce kilometre altında kalan son insan şehri gibi birçok gelecek tasvirinden bahsetmektedir. onur coban Oluşturduğu suni yaşam düşüncesi ve gerçek sandığımız her şeyin aslında sahte olabileceği şüphesi filmin konusunda önemli bir yer tutmaktadır. İnsanlar bu sahte yaşamın farkında olmadan hayatlarını bir kapsülün içinde geçirmekte filmde de anlatıldığı gibi sadece makinelerin birer pilleri olmaktan öteye geçememektedir. Dijital cihazların artması ve internetin yaygınlaşması filmde anlatılan suni yaşam ağının gelecekte mümkün olabileceği ön görüsünü gözler önüne sermektedir.
İnsanlaşan makineler,zaman-mekanın gerçek olup olmamasının belirsizliği postmodern öğeleri bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Film içerik olarak klasik sinema öğelerinin kullanıldığı ,biçimsel olarakta son teknolojinin yeraldığı modern sonrası bir filmdir.
Ucuz Roman (Pulp Fiction) filmi biçim ve içerik uyumsuzluğu açısından tam bir postmodernist bir filmdir.
Filmin ismi 1940’lı yılların kültürünü çağrıştırmasına rağmen 1990’lı yıllarda geçmesi zaman-mekan uyumsuzluğuna bir örnektir. Film içinde birçok sefer bu durum belirtilmiştir. Bu özelliği ile Mavi Kadife ile benzer özellikler gösterir. Bu duruma örnek olarak 1959 tarihli Tv programlarının ekranda gözükmesi, kullanılan otomobillerin 1960’lı yıllara ait olması gibi öğeler sunulabilir.
Filmin en önemli özelliği parçalı kurgu anlayışıdır. Filmi 3 bölüm halinde hazırlanmış ve sonu orta kısma konularak seyirciye sunulmuştur. Zaman karmaşasını yaratan bu durum klasik sinema için oldukça radikal bir adımdır.
Film ayrıca sinema tarihine birçok göndermeler içermektedir.
Gerçeğe Çağrı (Total Recall) ve Vanilla Sky gibi filmler gerçeklik olgusunun üzerinde durmuşlardır. Gerçekle suni dünya arasında ki fark veya fark olmamasını irdeleyen bu filmler postmodernist filmlerin mekan olgusuna bakışını özetlemektedir.
Yukarda sayılan filmler gibi tam olarak postmodernist sayılamasa da bu tür öğeleri içeren çok sayıda film bulunmaktadır. Bu filmler klasik sinema anlayışını yok etmekte, tarih ve gerçeklik olgusunu yeniden yorumlamaktadırlar.

KAYNAKÇA

KİTAPLAR:
AnaBritannica, İstanbul,Hürriye Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik AŞ, 1994
Anderson, Perry, Postmodernitenin Kökenleri, İstanbul ,İletişim Yayınları, 2005
Benjamin, Walter, Mekanik Röprodüksiyon Çağında Sanat Yapıtı adlı makalesi
Biryıldız, Esra-Sinemada akımlar, İstanbul,Beta Yayınları, 2002
Connor, Steven, Postmodernist Kültür, İstanbul ,YKY, 2005
Dorsay, Atilla-100 yılın filmi, İstanbul,Remzi Kitabevi, 2004
Erdoğan, İrfan; Alemdar, Korkmaz, Öteki Kuram, Ankara, Erk yayınları, 2005
Harvey, David , Postmodernliğin Durumu, İstanbul Metis Yayınları, 2006
Irwin,William-Matrix ve Felsefe, İstanbul, Güncel Yayıncılık, 2003
Orwell, George-1984, İstanbul, Can yayınları, 2004
Özdemir ,Selda Tan- Kara Filmler, İstanbul, Altıkırkbeş Yayıncılık, 2003
Özden, Zafer-Film eleştirisi, İstanbul, İmge Yayınevi, 2004
Schneider, Steven Jay- Ölmeden önce görmeniz gereken 1001 film, Caretta Yayınları, 2003
Smith,Geoffrey Nowell- Dünya sinema tarihi, İstanbul,Kabalcı yayınevi, 2003
Tekinalp, Şermin; Uzun, Ruhdan, İletişim Araştırma ve Kuramları, İstanbul, Beta yayınları, 2006


ELEKTRONİK KAYNAKLAR:


TDK Güncel sözlük. http://www.tdk.gov.tr
Vikipedi.com http://tr.wikipedia.org/wiki/Ana_Sayfa
ONUR ÇOBAN
İ.Ü. İletişim Fakültesi