Yılmaz Güney
Yılmaz Güney
Asıl adı Yılmaz Pütün olan, sanatçı Yılmaz Güney;1 Nisan 1937’de Adana’nın Yenice köyünde dünyaya geldi. Özellikle 1960’ların sonlarına doğru yaptığı gerçekçi filmleriyle Türk Sinemasının en önemli oyuncu ve yönet menlerinden biri olduğunu kanıtladı.
Bir işçi ailesinin yedi çocuğundan biri olan Güney, İlk ve orta öğrenimini Adana'da tamamladı. Bu yıllarda pamuk işçiliğinden muhasebeciliğe kadar çeşitli işler yaptı; And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde memur olarak çalıştı. Edebiyatla ilgilenmeye ve öyküler yazmaya da aynı dönemde başladı. En sonunda Ankara üniversitesi Hukuk ve İstanbul Üniversitesi İktisat fakültelerinde okudu.
Üniversitede okurken yönetmen Atıf Yılmaz'la tanıştı. Onun yardımı ve desteğiyle senaryo yazarlığı, yönetmen yardımcılığı ve oyunculuk yaparak sinemada çalışmaya başladı. Atıf Yılmaz'ın yönettiği Bu Vatanın Çocukları (1958) filminin senaryosunun yazımına katıldı ve filmde oynadı. Aynı yıl, gene Atıf Yılmaz'ın yönettiği Alageyik'in senaryosunun yazımına katıldı, oyuncu ve onurcoban.comyönetmen yardımcısı olarak da görev aldı. Bu arada öyküleri On Uç ve Yeni Ufuklar gibi dergilerde yayımlanıyordu. 1956'da çıkan bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandı ve 1961'de 1,5 yıl hapse mahkum oldu. 1963'te serbest kalınca tekrar sinemaya döndü. Küçük şirketlerin aceleye getirilmiş, sıradan serüven filmlerinde roller aldı ve zaman zaman senaryo yazımından çekime kadar bu filmlerin bütün aşamalarında çalıştı. Kabadayıların, fedailerin, kiralık katillerin dünyasının ağırlıkta olduğu, kavgalı, dövüşlü İkisi de Cesurdu (1963), On Korkusuz Adam (1964), Zımba Gibi Delikanlı (1964), Kara Şahin (1964), Kasımpaşalı (1965), Torpido Yılmaz (1965), Üçünüzü de Mıhlarım (1965), Silahların Kanunu (1966), Kovboy Ali (1966) gibi filmlerde canlandırdığı ezilen, itilen, ama yazgısını kabullenmeyip kötülüğe karşı direnen, dürüst ve cesur "Anadolu çocuğu" tiplemesiyle taşra izleyicisi tarafından çok tutuldu. Aranan bir oyuncu olarak kendini kabul ettirdi ve 1966 tarihli filmi Çirkin Kral'ın adıyla anılmaya başladı.
Güney'in senaryosunu Lütfi Akad'la birlikte yazdığı ve Akad'ın yönettiği Hudutların Kanunu (1966) Türk sinemasındaki gerçekçi çizginin en başarılı ürünlerinden biri oldu. Güney, bu filmde ve gene Akad'ın yönettiği Kızılırmak-Karakoyun'da (1967) Anadolu insanının gerçekçi ve derinlikli portresini çizdi.
1966'da At Avrat Silah'la yönetmenliğe başladı. Bana Kurşun İşlemez (1967), Benim Adım Kerim (1967) ve Pire Nuri'nin (1968) ardından, ilk önemli yapıtı olan Seyyit Han'ı (1968) çekti. Doğu'da geçen bir aşk öyküsü çevresinde gelişen bu film aslında yalnız kahraman tipini tekrarlıyor, ama gerçekçi, şiirsel ve akıcı bir anlatımla ortaya koyuyordu. Güney ertesi yıl gene Doğu'da, Muş'ta askerliğini yaparken gerçekleştirdiği Aç Kurtlar'da karı ve doğayı etkili biçimde kullandı.
Zor koşullardan kurtulmaya çalışırken, geleneksel inançlarla çağdaş mücadele biçimleri arasında bocalayan faytoncunun dramını perdeye getiren ve otobiyografik özellikler taşıyan bu film, öyküsünün sağlamlığı kadar gerçekçi anlatımı ve görsel zenginliğiyle de Türk sinemasının gelişimi üzerinde belirleyici bir etki yaptı. 1970 Adana Altın Koza Film Şenliği'nde en iyi film seçildi. Fransa' da Grenoble Şenliği'nde de Jüri Özel Ödülü’nü kazandı.
Umut'u, her ikisi de Güney'in gerçekçi çizgisini sürdüren Acı (1971) ve Ağıt (1971) izledi. Güney, aynı yıl gerçekleştirdiği öteki beş filminden Yarın Son Gündür'de serüven düşkünü iki arkadaştan yola çıkarak siyasal bir alegori denemişse de, derinlikli bir çizgi tutturamamıştı. Gene 1971 yapımı Umutsuzlarda ise orta sınıftan bir ailenin kızı balerin Çiğdem ile Mafya şefi Fırat'ın olanaksız aşkını anlatırken, burjuva değerlerini eleştirmeyi amaçlıyor, ama bunu yaparken gene yalnız kahraman tipini ve feodal değerleri öne çıkarıyordu.
Güney Mart 1972'de siyasal olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklandı. Baba filmi o yılın Adana Altın Koza Film Şenliği'nde en iyi film seçildiyse de, jüri sonradan kararını değiştirerek Güney'e verilen ödülleri geri aldı. Yarıda kalan Zavallılar adlı filmi 1975'te Atıf Yılmaz bitirdi. Bu arada Güneywww.onurcoban.com
1966'da yayımlanan Boynu Bükükler adlı romanını geliştirerek Boynu Bükük Öldüler (1971) adıyla yayımlamış ve bu yapıtıyla 1972 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanmıştı. Aynı yıl Milliyet gazetesinin yaptığı soruşturmada yılın sanatçısı seçildi.
Serbest bırakıldığı 1974'te, yolları ayrılmış iki üniversite arkadaşının yıllar sonra birbirlerini bulmaları üzerine gelişen ve farklı toplumsal sınıfları karşılaştırmayı denediği Arkadaş'ı gerçekleştirdi. Burjuva yaşam biçimine daha tutarlı bir açıdan bakan film, yer yer ezik kahraman tipinin izlerini de taşıyordu. Güney aynı yıl, kan davası olgusundan yola çıkarak feodal değerleri köklü bir biçimde eleştirdiği, sinemasal açıdan da zengin ve akıcı anlatımına yeniden ulaştığı Endişe filmine başladı. Filmin Adana'daki çekimleri sırasında çıkan bir olayda Yumurtalık savcısını öldüren Güney 18 yıl hapse mahkum oldu. Endişe'yi yardımcısı Şerif Gören tamamladı.
Güney cezaevindeyken sinemayla ilişkisini sürdürdü. En ince ayrıntısına kadar yazıp oluşturduğu ve çekimini içerden denetlediği senaryolarından Sürü (1978) ve Düşman (1979) Zeki Ökten, Yol (1981) Gören tarafından filme alındı. Değişim içindeki Türk insanının yaşamından özgün görüntüler aktaran Sürü ve Düşman, çağdaş yaşam biçimine karşı bir tepki de içeriyordu. Cezaevinde yazarlığı da sürdüren Güney'in yazıları bu dönemde Güney dergisinde yayımlandı; Hücrem (1975), Salpa (1975, 1989), Sanık (1975, 1990), Selimiye Mektupları (1976), Seçimlerde CHP Neden Desteklenmelidir? (1977), Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz (1977), faşizm Üzerine (1979), Paris Komünü Üzerine (1979), Oğluma Hikayeler (1979) adlı kitapları ve bazı filmlerinin senaryoları basıldı.
Güney 1981 yılında Isparta Cezaevinden kaçarak gizlice yurt dışına çıktı.Yol filmini yeniden kurgulayarak 1982 yılında Cannes Film Şenliğinde büyük ödül Altın Palmiye’yi Costa Gavras’ın Kayıp adlı filmiyle paylaştı.Türkiye’ye geri dönmemesi üzerine yurttaşlıktan çıkarılan Güney aynı yıl Fransa’da Duvar adlı filmi yazdı ve yönetti.Türkiye’de sıkıyönetim sırasında tüm filmleri yasaklandı. 9 Eylül 1984’te Paris’te hayatını kaybetti.Yolmaz Güney, İtalyan yeni gerçekçiliğini ve Amerikan Western’ini Anadolu halk anlatı geleneğiyle birleştirmiştir.Ayrıca geniş kitlelere seslenmeye çalışmış,bunda da başarılı olmuştur.Ezilenlerin hayatların,toplumda bulunan eşitsizlikleri çok iyi yansıtmıştır.
Onur ÇOBAN www.onurcoban.com
İ.Ü.İletişim Fakültesi
Etiketler:
Türk Sinema Tarihi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder