KOMEDİA
Yüzyıllardır. birçok yapıtın özelliklede sahne sanatlarının ilgisini çeken Komedia eski Yunan’dan beri etkisini hiç kaybetmeden sürdürmektedir.
Komedia (Yunanca komos: "eğlence", "Şenlik"), insanların ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan sahne yapıtı anlamına gelmektedir. Eski Yunan tiyatrosundan beri trajedinin karşıtı sayılır. Dar anlamıyla slapstick ve fars gibi başka güldürü biçimlerinden ayrılır.
Komedia’nın kaynağında Yunan bereket tanrısı Dionysos onuruna düzenlenen şenlikler vardır. Aristoteles Peri poetikes'te (Poetika, 1961, 1984) komedia’nın Dionysos için yapılan ayinlerde söylenen fallik şarkılardan kaynaklandığını ve başlangıçta trajedi gibi komedia’nın de doğaçlamaya dayandığını belirtir. Trajedinin geçirmiş olduğu aşamalar üzerine bazı bilgiler olmasına karşılık, komedia pek ciddiye alınmadığı için gelişimi de dikkatlerden kaçmıştır. Trajedi ile komedia arasında yapılan bu ciddi-ciddi olmayan ayrımı, Aristoteles'in tanımında da belirleyicidir: Trajedi ortalamanın üstündeki, komedia ise altındaki insanları temsil eder. Aristoteles'in sınıflandırması, Batı kültüründe yüzyıllarca geçerliliğini korumuştur. Buna göre trajedinin kahramanları yüce ve soylu kişilerdir; komedininkilerse aşağı sınıftan insanlardır. Trajedi kamu yaşamı açısından önem taşıyan olaylarla ilgilenir; komedia ise kişilerin özel ve gündelik yaşamlarını konu alır. Trajedinin kişileri ve olayları tarihseldir, bu yüzden de gerçek ya da "sahicindir”; komedia ise daha sıradan ve yüzeysel olayları konu alır, bu yüzden de "sahte"dir.
Trajedi ile komedia arasında böyle kesin bir ayrım yapılmasına karşın, bu iki türün bazen birbirine karıştığı, birbirini etkilediği görülür. Komediyle trajedinin bilinçli olarak birleştirilmesinden burlesk doğar. Burlesk türünde ya trajedinin yüce üslubu sıradan bir konuya uygulanır ya da önemli ve ciddi bir konu hafif ve eğlenceli bir üslupla işlenir.
Komedinin ironik bir bakış açısı vardır: İnsanı, birbiriyle uyumsuz iki öğeden, bedensel içgüdüyle ruhsal ya da zihinsel yaşantıdan oluşan iki yönlü bir gerçeklik olarak ele alır; her olaya, her insani duruma iki farklı açıdan bakılabileceğini sezdirir. Bu ironik bakışın vurgulanmasıyla da komedi yergiye yaklaşır. Yergici komedide erdemler, yüce inanç ve idealler, pratik karşısında başarısız kalır. Gerçeğin kendisi, bütün bu düşünsel olguların boşluğunu, olanaksızlığını ya da sahteliğini ortaya koyar. Düşünceyle gerçek arasındaki mesafe büyüdükçe, komedi de grotesk öğeler içermeye başlar: Uyumsuzluk tuhaflığa, çarpıcılığa, şekilsizliğe ve sakilliğe dönüşür.
Yergi öğesi komediyi bir uç noktaya doğru çekerken, romans öğesi de karşı uca yaklaştırır. Yergici komedi, idealle gerçeklik arasındaki farklılığı dramatikleştirir ve gerçekliğin boşluğunu, kötülüğünü gizleyen iddiaları eleştirir. Romantik komedi de idealle gerçek arasındaki uzaklığa dikkat çeker ama sonunda her şeye karşın idealden vazgeçmez. Romantik komedinin kahramanları, gerçekliğin önlerine çıkardığı engelleri sonunda aşmayı başarırlar. Bu mutlu sonu hazırlamak için tipik bir romantik komedide sayısız hileden, hesaplı rastlantıdan ve mucizevi keşiflerden yararlanılır.
Bu hesaplı yapaylığın komediyi zayıflatması, hafif bir türe dönüştürmesi kaçınılmaz değildir. Shakspeare’in komedilerindeki tuhaf, inanılması güç rastlantılar, oyun kişilerinin duygu ve davranışlarındaki sahiciliğin daha da vurgulanmasını sağlar: Olay örgüsündeki yapaylık, kullanılan dilin zenginliği ve lirikliği sayesinde, duyguların sıradanlıktan kurtulmasına yol açar. Ama bu olağandışı rastlantılar sırf mutlu sonun önündeki engelleri kaldırmak için kullanılırsa, içi boş dramatik kalıplara dönüşür. 18.ve 19. yüzyılların duygulu komedisi bu klişeleşmiş anlatımın en tipik örneğidir: Oyun yazan, eğer erkek ve kadın kahramanların sonunda mutlu sona ulaşmalarını sağlayacaksa, en garip, en inanılmaz rastlantıları bile kullanmaktan kaçınmaz
Komedi’anın bir özelliği de her komedi bir anlamda bir "yanlışlıklar komedisi olmasıdır. Aristoteles, komedinin gülünç olanla uğraştığını belirtir; Platonda, gülüncü insanın kendi gerçeğinden habersiz olması olarak tanımlamıştır, Komedinin kişileri, kendileriyle ilgili olarak yanılsama içindedirler. Komedia, bu yanılsamanın giderilmesi ve sonunda acı olsun, olmasın, gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Batı dünyasında günümüze ulaşmış en eski komediler, Aristophanes’in İÖ 5. yüzyılda yazılmış oyunlarıdır.Eski Yunan komedisinin Eski Komedia olarak bilinen evresini oluşturan bu 0yunlarda sıkı bir olay örgüsü yoktur. Genellikle de çok ciddi bir güncel siyasal sorun en gülünç ve müstehcen ayrıntılarıyla işlenir, hedef seçilen bazı kişi yada kesimlere saldırılır. Bu saldırgan nitelikleri yüzünden bu oyunlar Eski Yunan kentlerinde de sık sık yasaklanmıştır.
Yüzyıllardır. birçok yapıtın özelliklede sahne sanatlarının ilgisini çeken Komedia eski Yunan’dan beri etkisini hiç kaybetmeden sürdürmektedir.
Komedia (Yunanca komos: "eğlence", "Şenlik"), insanların ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan sahne yapıtı anlamına gelmektedir. Eski Yunan tiyatrosundan beri trajedinin karşıtı sayılır. Dar anlamıyla slapstick ve fars gibi başka güldürü biçimlerinden ayrılır.
Komedia’nın kaynağında Yunan bereket tanrısı Dionysos onuruna düzenlenen şenlikler vardır. Aristoteles Peri poetikes'te (Poetika, 1961, 1984) komedia’nın Dionysos için yapılan ayinlerde söylenen fallik şarkılardan kaynaklandığını ve başlangıçta trajedi gibi komedia’nın de doğaçlamaya dayandığını belirtir. Trajedinin geçirmiş olduğu aşamalar üzerine bazı bilgiler olmasına karşılık, komedia pek ciddiye alınmadığı için gelişimi de dikkatlerden kaçmıştır. Trajedi ile komedia arasında yapılan bu ciddi-ciddi olmayan ayrımı, Aristoteles'in tanımında da belirleyicidir: Trajedi ortalamanın üstündeki, komedia ise altındaki insanları temsil eder. Aristoteles'in sınıflandırması, Batı kültüründe yüzyıllarca geçerliliğini korumuştur. Buna göre trajedinin kahramanları yüce ve soylu kişilerdir; komedininkilerse aşağı sınıftan insanlardır. Trajedi kamu yaşamı açısından önem taşıyan olaylarla ilgilenir; komedia ise kişilerin özel ve gündelik yaşamlarını konu alır. Trajedinin kişileri ve olayları tarihseldir, bu yüzden de gerçek ya da "sahicindir”; komedia ise daha sıradan ve yüzeysel olayları konu alır, bu yüzden de "sahte"dir.
Trajedi ile komedia arasında böyle kesin bir ayrım yapılmasına karşın, bu iki türün bazen birbirine karıştığı, birbirini etkilediği görülür. Komediyle trajedinin bilinçli olarak birleştirilmesinden burlesk doğar. Burlesk türünde ya trajedinin yüce üslubu sıradan bir konuya uygulanır ya da önemli ve ciddi bir konu hafif ve eğlenceli bir üslupla işlenir.
Komedinin ironik bir bakış açısı vardır: İnsanı, birbiriyle uyumsuz iki öğeden, bedensel içgüdüyle ruhsal ya da zihinsel yaşantıdan oluşan iki yönlü bir gerçeklik olarak ele alır; her olaya, her insani duruma iki farklı açıdan bakılabileceğini sezdirir. Bu ironik bakışın vurgulanmasıyla da komedi yergiye yaklaşır. Yergici komedide erdemler, yüce inanç ve idealler, pratik karşısında başarısız kalır. Gerçeğin kendisi, bütün bu düşünsel olguların boşluğunu, olanaksızlığını ya da sahteliğini ortaya koyar. Düşünceyle gerçek arasındaki mesafe büyüdükçe, komedi de grotesk öğeler içermeye başlar: Uyumsuzluk tuhaflığa, çarpıcılığa, şekilsizliğe ve sakilliğe dönüşür.
Yergi öğesi komediyi bir uç noktaya doğru çekerken, romans öğesi de karşı uca yaklaştırır. Yergici komedi, idealle gerçeklik arasındaki farklılığı dramatikleştirir ve gerçekliğin boşluğunu, kötülüğünü gizleyen iddiaları eleştirir. Romantik komedi de idealle gerçek arasındaki uzaklığa dikkat çeker ama sonunda her şeye karşın idealden vazgeçmez. Romantik komedinin kahramanları, gerçekliğin önlerine çıkardığı engelleri sonunda aşmayı başarırlar. Bu mutlu sonu hazırlamak için tipik bir romantik komedide sayısız hileden, hesaplı rastlantıdan ve mucizevi keşiflerden yararlanılır.
Bu hesaplı yapaylığın komediyi zayıflatması, hafif bir türe dönüştürmesi kaçınılmaz değildir. Shakspeare’in komedilerindeki tuhaf, inanılması güç rastlantılar, oyun kişilerinin duygu ve davranışlarındaki sahiciliğin daha da vurgulanmasını sağlar: Olay örgüsündeki yapaylık, kullanılan dilin zenginliği ve lirikliği sayesinde, duyguların sıradanlıktan kurtulmasına yol açar. Ama bu olağandışı rastlantılar sırf mutlu sonun önündeki engelleri kaldırmak için kullanılırsa, içi boş dramatik kalıplara dönüşür. 18.ve 19. yüzyılların duygulu komedisi bu klişeleşmiş anlatımın en tipik örneğidir: Oyun yazan, eğer erkek ve kadın kahramanların sonunda mutlu sona ulaşmalarını sağlayacaksa, en garip, en inanılmaz rastlantıları bile kullanmaktan kaçınmaz
Komedi’anın bir özelliği de her komedi bir anlamda bir "yanlışlıklar komedisi olmasıdır. Aristoteles, komedinin gülünç olanla uğraştığını belirtir; Platonda, gülüncü insanın kendi gerçeğinden habersiz olması olarak tanımlamıştır, Komedinin kişileri, kendileriyle ilgili olarak yanılsama içindedirler. Komedia, bu yanılsamanın giderilmesi ve sonunda acı olsun, olmasın, gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Batı dünyasında günümüze ulaşmış en eski komediler, Aristophanes’in İÖ 5. yüzyılda yazılmış oyunlarıdır.Eski Yunan komedisinin Eski Komedia olarak bilinen evresini oluşturan bu 0yunlarda sıkı bir olay örgüsü yoktur. Genellikle de çok ciddi bir güncel siyasal sorun en gülünç ve müstehcen ayrıntılarıyla işlenir, hedef seçilen bazı kişi yada kesimlere saldırılır. Bu saldırgan nitelikleri yüzünden bu oyunlar Eski Yunan kentlerinde de sık sık yasaklanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder