1964 yılında George Cukor tarafından çekilen ünlü müzikal "My Fair Lady" ülkemizde de defalarca çekilen bir konuya sahip olsa da, özellikle unutulmaz müzikleri eşliğinde Audrey Hepburn ve Rex Harrison'un (ki oscar aldı) oyunculuklarıyla tam bir görsel şölen.
Çoğu müzikal film gibi bir sahne gösterisinden filme aktarılan bu müzikal, aslında George Bernard Shaw'ın 1913 tarihli "Pygmalion" adlı oyunundan uyarlamadır.
Film iki ünlü dilbilimcinin bir çiçekçi kızı "değiştirip" onu bir "Lady" gibi, saraydaki bir davete sokma konusunda girdikleri bir "iddia" üzerine şekillenir. Hepburn'un oynadığı çiçekçi kız, sınıfsal ayrımın çok üst boyutlarda olduğu 19.yy'da alt bir sınıfa mensup olan, fakir ve kelimenin tam anlamıyla İngilizceyi batıran bir genç kızdır. Aslında İngilizce'nin İngilizler tarafından bile berbat bir şekilde söylenmesi Harrison'un oynadığı züppe dilbilimciyi çıldırtmaktadır. Bu açıdan İngilizce telafuz konusu filmde iyi bir güldürü unsuru olmuştur.
Sürekli ağlayan (yoksa çığıran mı desek...), yıkanmaktan kaçınan, çikolata karşısında eriyip biten güzel çiçekçi kız rolunda Hepburn büyüleyici.
Dilbilimci ise bu kızın aksine insanlara biraz tepeden bakan, hatta bu konudan kimseye ayrımcılık(!) yapmadığı için dürüst olduğunu ima eden, idealist bir kişidir. Kadınlardan uzak kalmak istemekte ve bekar olduğu için şanslı olduğunu düşünmektedir.
Türkiye'de defalarca işlenen fakir kızı "değiştirme" konusu, bu filmde de yer almakta. Açıkçası çok eski bir geçmişi olduğu düşünüldüğünde bu konuyu bizden almadığı çok açık :) Filmin o yıllarda çok ünlü olması ve en iyi film oscarını almış olması zaten "esinlenenin" kim olduğunu gösteriyor. Gerçi bu tür filmlere bizden çok şey kattık ama bu da başka bir günün konusu...
Filmde dilbilimcinin mükemmel İngilizceyi öğretmek için yaptığı deneyler filmin en ünlü sahneleri...Örneğin "The Rain in Spain stays mainly in the pain" sözünü söylemek için uğraşma ve "H" harfini söylemeyen çiçekçi kızın "in Hartford, Hereford and Hampshire hurricanes hardly happen" tekerlemesini düzgün okumak için çabalaması, cidden güzel sahneler...
Bir süre sonra "deneyin işe yarayıp yaramadığını" test etmek için çiçekçi kıza güzel elbiseler giydirip onu bir at yarışına getiriyorlar. Zengin aristokratların bulunduğu bu yarış sahnesinde sınıf ayrımı konusunda çok olmasada bazı eleştiriler gözümüze çarpmakta...Bu arada bizde de klasik bir sahne olan üst kattan merdivenle, yeni elbiseler içinde inen kız sahnesi ,burada da yer almakta.
Ardından gidilen sarayda da başarılı olan dilbilimciler bu duruma çok seviniyor. Ancak bir şeyi unutuyorlar. Şimdi ne olacak...Değişmiş olan kız eski yaşamına dönecek mi? Açıkçası bu durum onların umrunda olmuyor. Tabi çiçekçi kızda kendini dışlanmış hissediyor. Dilbilimci ile çiçekçi kız arasında bu sahnelerde kavga/duygusallık planları gözüküyor. Ancak bu duygusallık direk olarak verilmiyor.
Filmin o zaman için çok uzun olan 3 saatlik süresi, filmin ortasında "ara" bulunması ve bu tarz filmlere göre direk bir duygusal aşk sahnesinin bulunmaması başka ilginç noktalar...
Son bir not ise unutulmaz bir karakter çizen çiçekçi kızın babası...Özellikle çalışmamayı bir "şans" olarak gören sarhoş tiplemesiyle dikkatleri çekiyor...
My fair Lady, kuşkusuz en iyi müzikal filmlerden birisi...
Onur ÇOBAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder