Kramer vs Kramer - 1979

Yumurtalı Ekmek eşliğinde bir aile dramı...

Başrollerini Dustin Hoffman ve Meryl Streep'in baylaştığı 1979 yapımı Robert Benton filmi Kramer vs Kramer...
Ted Kramer (Hoffman) iş kolik bir reklamcıdır. Ailesini çok sevsede işi her şeyden önce gelmektedir. Eşi Joanna Kramer (Streep) ise ev kadınlığından sıkılmış biridir. Rutinleşen yaşamına daha fazla dayanamayan Joanna eşini ve çocuğunu terk ederek oradan uzaklara taşınır.
Oğluyla tek başına kalan Ted, ne yapacağını bilemez. Kahvaltı hazırlamayı bile beceremeyen Ted bir yandan evi tek başına geçindirmeye çalışırken, bir yandan da yoğun iş temposuna ayak uydurmaya çalışır. Zamanla Joanna'nın çocuğu için velayet davası açması ve bu sırada Ted'in işten kovulmasıyla işler daha da karışır.

Bir aile filmi olan bu yapım 1970'li yılların tüm öğelerini içinde barındırıyor. Değişen aile yapısı, cinsellik, modern yaşam ve klasik sinemaya göre farklı konusu...Günümüzde konu artık sıradanlaşmış olsa da bu türün ilklerinden olduğu unutulmamalı...
Ted'in zamanla "anneye" dönüşmesi espirili bir dillede anlatılmış. Filmde "Diğer anneler" diyen çocuk bunu göstermekte...Filmin başında "french toast" veya bizdeki benzer haliyle yumurtalı ekmek (ah ah) hazırlarken mutfağı dağıtan Ted, sonlara doğru bu işte ustalaşıyor.


Hayatına devam etmeye çalışan Ted, kız arkadaş ediniyor. Oğlu ile rutinleşen sabah sahneleri (sırayla Tuvalete gittikleri tek plan çekim) sırasında Ted'in sevgilisi ile oğlunun karşılaşması 70'lerin ruhunu yansıtıyor:)
Duygusal sahnelerde filmde oldukça fazla kullanılmış. Örneğin, çocuğun parkta düşerek neredeyse gözünü kaybettiği sahne ve Ted'in onu hastaneye kucağında taşıyarak getirmesi izleyiciyi etkiliyor. Ayrıca, daha önce boşanmış olan kız kardeşi ile yaptığı duygusal konuşmalar etkileyici...

Ancak filmin en önemli yeri belki de mahkeme sahneleri. Oldukça "sert" geçen davada her iki tarafta birbirini kötülüyor. Durumun Ted açısından kötüye gitmesi ve çocuğun babasını terk etmek istememesi izleyiciyi ağlatıyor...Filmin sonu ise buradan değil, izleyerek öğrenilmesi gerekir bence:)
Film 9 dallda oscar'a aday gösterilmiştir. Bunun 5'ini ise almayı başarmıştır.( en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi senaryo gibi dallarla üstelik)






Mutlaka izlenmesi gereken izledikten sonra ise yumurtalı ekmek yenmesi gereken bir başyapıt.



Onur ÇOBAN

Close Encounters of The Third Kind - 1977

Üçüncü Türden Yakın İlişkiler

Steven Spielberg tarafından 1977 yılında çekilen bilimkurgu klasiği "Close Encounters of The Third Kind" dost uzaylı temasıyla ağır basmakta.
Spielberg'un ilk yıllarında sıklıkla üstünde durduğu insanlarla dost olmak isteyen dünya dışı varlıklar konusu bu filmde de başarıyla gerçekleşmiş. Bir örneğinde E.T. filminde gördüğümüz bu tarz yapımları ne yazık ki terk eden Spielberg artık daha "kanlı" filmlere yönelmiş durumda.
Richard Dreyfuss ve usta fransız yönetmen François Truffaut'nun başrollerini paylaştığı film, dünyayı ziyaret etmeden önce bazı mesajları ileten uzaylıları anlatıyor.
1945 yılında kaybolan savaş uçaklarının hiç zarar görmeden geri dönmesini araştıran bilim adamları, Gobi Çölünde bulunan gemiyi ve diğer ilginç mesajları inceliyorlar. Sonunda bir ABD kasabasında uzaylıları gördüğünü iddia edenlerle konuşuyorlar.

Bu kasabada yaşayan bazı kişiler bir gece uçan gök cisimlerini görüyorlar. O andan itibaren hayatları değişiyor. İnsanlar sürekli bir müzik duyuyorlar. Gözlerinin önüne ise sürekli bir dağ figürü geliyor. Bu figürü resmediyorlar yada heykelini yapıyorlar. Hatta Roy(Dreyfuss) evinin içinde topladığı toprakla dev bir dağ figürü yapıyor, yemek sırasında patates püresine şekil veriyor. Bu gariplikler yüzünden aileleri ve dostları tarafından dışlanan bu insanlar bir gücün kendilerini çağırdığını hissediyorlar.
Sonunda uzaylıların bir yeri işaret ettikleri ortaya çıkıyor ve onları karşılamak için bölge gizlice boşaltılıyor. Ancak onların çağrısına uyan bazı siviller bölgeye gitmek için harekete geçiyorlar.
Sonunda uzaylılar ile dostça bir karşılaşma gerçekleşiyor.

Filmin ortaya koyduğu iyi uzaylı teması çok önemli. Bilim kurgu filmlerinde genellikle dünyayı yok etmek isteyen uzaylılar düşünüldüğünde bu durum dikkat çekiyor. Uzaylılar bu filmde de insanları kaçırdıkları anlaşılıyor. Ancak onları geri getiriyorlar. Hatta onlarla gitmek isteyen gönüllüler yer alıyor.
Uzaylılar ile dünyalıların müzikle anlaştıkları sahne ise büyüleyici. Bir birlerinin notalarına karşılık veren bu iki medeniyet sanat sayesinde bir uyum kazanıyorlar.
Film 30 yıldan fazla bir süre önce çekilse de efektleri pek sırıtmıyor. Hatta çeşitli makinelerin kendi kendine çalıştığı sahneler oldukça etkileyici.


Roy'un yaptığı patatesten heykel sahnesi ise popüler kültürde kullanılan en önemli göndermelerden sadece biri.
Onur Çoban

The Day the Earth Stood Still - 1951

Dünyanın Durduğu Gün


The Day the Earth Stood Still (Dünyanın Durduğu Gün) 1951 yılında çekilen Robert Wise'ın yönettiği bilimkurgu filmi.
2008 yılında Keanu Reeves'in başrolunu oynadığı bir versiyonu da çekilen bu film, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmektedir.

1951 tarihli versiyonunda Michael Rennie ve Patricia Neal başrolleri paylaşmaktadırlar.
Uzay gemisiyle dünyaya gelen Klaatu, dünyadaki savaşların sona ermesi için bir elçi görevini üstlenmektedir. Amacı dünyadaki tüm devlet başkanlarıyla görüşüp onlara savaşın dünyayı nasıl yok edebileceğini anlatmaktır. Ancak uzaydan gelen Klaatu'da herkes korkar. Uzay gemisi askerlerce çevrilir. Sonunda yaralanan Klaatu, hastaneye kaldırılır. Uzay gemisinde ise dev robot Gort yeralmaktadır.
Yenilmez olan Gort gerektiğinde gözünden çıkan lazerle her türlü savaş aracına karşı koyabilecek bir yapıdadır. Onu durdurabilecek tek şey "klaatu barada nikto" adlı şifredir.
Uzay elçisinin kendisini daha iyi "anlatabilmek" için sadece tek bir yol olduğunu farkeder. Havadaki uçaklar ve hastaneler dışında tüm mekanik araçları durdurarak yaşanacak kaosu insalığa göstermek.
Soğuk savaşın getirmiş olduğu tedirginlik ve her an bir nükleer savaş çıkacak korkusu, filmde çok iyi yansıtılmıştır. 1950'lerin bu karanlık atmosferi ve uzaydan gelen barış çağrısı yapan elçi teması o yıllar için oldukça önemlidir. Klaatu'nun insanlığa barış getirmekle görevli olması buna karşın zaman zaman tehditkar davranışlar göstermesi günümüzde hala tartışılmaktadır. Kimilerine göre Klaatu, insaları gerçekten savunmakta kimilerine göre gerçek bir baskı unsuru olmaktadır.
Günümüzün teknolojisine göre zayıf kalsada görsellikten çok konusunun ilginç olması filmi hala izlenilebilinir kılmakta. Gerçi yapıldığı yıllarda Gort'un olağanüstü görünüşü ve kapaksız uzay gemisi tasviri oldukça başarılı bulunmuştur. (elbetteki bilgisayar teknolojisinin gelişimiyle 2008 versiyonu görsellik olarak daha başarılıdır.)
Gort'u durudurmakla görevli kadın rolunda Patrica Neal (yeni versiyonda Jennifer Connelly) yer almaktadır.

Notlar:

-Film 50'lerde çekilen "B sınıfı bilimkurgu filmlerinden" dışarı çıkan ilk popüler bilimkurgu filmidir.
-Kapaksız uzay gemisini yapabilmek için uzay gemisinin açılan kapısının kaynak yerlerine cam macunu sürülmüştür.
-Dev robotun hareket etmesi oldukça zordur. Bu nedenle zaman zaman ellerine bağlı olan kablolar filmde gözükmektedir.
-Filmin müziklerini yapan Bernard Hermann, kullandığı Theremin ile ilk elektronik müziklerden birini yapmıştır.
-Marvel çizgi romanlarından Simpsons'lara, çeşitli filmlerden müzik parçalarına kadar birçok eserde filme yapılan göndermeler yeralmaktadır.
-Kimilerine göre ABD'nin Irak politikası bu filmle özdeşleşmektedir.
-Uzaydan gelen kurtarıcı teması Hz.İsa ile bağdaşmaktadır.
Onur ÇOBAN

The Thief of Bagdad - 1924

"Sessiz Sinemada bir üst yapım"

"The Thief of bagdad" "Bağdat Hırsızı" 1924 yılında Raoul Walsh tarafından çekilen sinemanın ilk büyük yapımlarından biri.
Yazarlıktan, başrol oyunculuğuna kadar her alanda filme büyük katkısı olan Douglas Fairbanks, bu filmin belki de gerçek sahibi.
Yapıldığı yılla göre çok uzun olan( 2 buçuk saat) bu filmde boyama tekniğiyle kısmen renklendirme kullanılmıştır. Filmin atmosferine göre yer yer kırmızı yer yer koyu renkler dikkatleri çeker.
Film ortadoğuya özgü bir konu içermektedir. Sinbad hikayesiyle örtüşen bu filmde, Fairbanks başına buyruk bir hırsız olarak bağdatta dilediğince yaşamaktadır. Bir gün gizlice girdiği sarayda prensesle karşılaşması hayatını değiştirir. Kendini prens gibi gösteren hırsız prensesle evlenmek ister. Sonunda Prensesle evlenmek isteyen diğer 3 soylu prensle bir yarışa tutulur. Buna göre prensese en inanılmaz hediyeyi getiren onunla evlenebilecektir.
Hırsız, prenses için uzaklara gider, dev canavarlarla karşılaşır. her türlü doğa üstü varlıklarla kapışarak "mucizenin" peşine düşer.


Bu sahneler günümüz teknolojisiyle karşılaştırıldığında elbette "basit" kaçmaktadır. Ancak o dönem için inanılmaz gerçekçi olan bu canavarlar seyircileri etkileşmiştir. Dev bir stüdyoda çekilen bu film(ki hala onu geçebilen film yoktur) için resmen Bağdat baştan inşa edilmiştir.
Bağdatın devasa kapısı, 20 metre civarındaki büyük dekorlar, filmde dikkat çeker. Filmin su altı sahneleri oldukça gerçekçidir. Bu açıdan sinemanın bu çok erken dönemi için fazla mükemmel bir izlenim bırakır.
Hırsız filmde bir camiye girer ve imamla tanışır. ilk başlarda dine çokta önem vermemesi sinemanın ilk ateist yaklaşımlarını ekrana taşır. Bu sahnelerde hırsız "Cennet aptalların rüyasıdır" gibi sözler söyler. Sonlara doğru gerçekleşen Kuran'a ve İslam'a bakış açısı günümüz ABD sinemasına göre çok çok olumlu bir yaklaşımdır. Ayrıca Douglas Fairbanks'in kolundaki ay-yıldız dövmesi dikkat çekicidir. "Allah" isminin kullanılması ve elini öpüp başına koyma gibi ayrıntılar filmin titiz bir biçimde hazırlandığının kanıtıdır.
Ülkemizde bir zamanlar moda olan "Douglas Bıyık" ismini kazandıran Douglas Fairbanks, dublör kullanmadan her türlü akrobasiye dayalı olan sahneleri kendi oynar. Gerektiğinde havada asılı duran ipe tırmanır, gerektiğinde devasa eşyaların içerisinde askerlerden kaçar. Hatta kötü kalpli Moğol prensinin Bağdatı işgal planına o müdale eder.


Film tüm zamanların en görkemli eserlerinden bir olduğundan defalarca yeniden çekilmiştir. Bu filmlerden 1940 yılında çekilen versiyonuda oldukça başarılıdır.
1924 yılındaki bu versiyonunda iki ilginç nokta göze çarpar. İlki prensesle evlenmek isteyen adaylardan birinin gerçek hayatta bir kadın tarafından oynanmasıdır!!!
Diğeri ise filmin altyazılarında "eski İngilizce'ye yer verilmesidir." Filmde artık kullanılmayan Thou = you, Tis = It's gibi kelimelerin kullanılmasıdır. Bunlardan başka "canst, thy, wouldst" gibi eski kelimelerde yer alır.
Film de yer alan moğol hizmetçi ise sinemanın ilk cinsellik içeren kadın karakterlerinden biridir.

Onur Çoban

Safety last - 1923

"Önce değil en son güvenlik"

"Önce güvenlik" adlı kuralı ti'ye alırcasına Safety last ismin alan bu film sinemanın ilk döneminin en büyük oyuncularından Harold Llody un oynadığı bir film.
Dönemin komedi anlayışının özelliklerine göre çekilen bu sessiz film (yüksek aksiyon, akrobatik unsurlar içeren oyunculuk, abartılı hareketler) bu günde etkisini izleyicilere göstermekte.
Filmin açılış sahnesinde sanki bir hapisane izlenimi veren tren sahnesi filmin türünü daha ilk planda hissetiriyor. Zengin olmak için büyük şehre gelen Harold Llody, ne yazık ki istediği seviyeye ulaşamıyor. Arkadaşıyla beraber kaldığı evin kirasını ödememek için duvada asılan bir paltoya saklanması gerekiyor!!!(Cidden görülmesi gereken bir sahne) İş yerinde tezgahtarlık yapıyor.
Ancak sevdiği kıza yalan söylüyor.
Bir gün kız arkadaşı şehre geliyor ve onu iş yerinde ziyaret ediyor. İşte bu sahnelerde komedi unsuru ön plana çıkıyor.


Bu sırada gerçek patron şirketi kurtaracak bir plan arıyor. Çünkü şirket ekonomik bir krizle pençeleşiyor. Bu noktada Llyod'un aklına bir plan geliyor. Çok iyi tırmanan bir arkadaşına iş yerinin oldukça yüksek olan binasına tırmanmasını ve bu sayede şirketin reklamını yapmasını öneriyor. Patron bunu kabul ediyor ancak reklam günü kahramanımızın arkadaşının polisle başı belaya giriyor. Başka çaresi kalmayan Llyod binaya kendisi tırmanıyor.
Tabi tüm bunlar olurken sevgilisine oranın çalışanı olmadığına inandırması gerekiyor.
Buster Keaton, Charles Chaplin gibi slapstick komedinin en önemli isimlerinden olan Harold Llyod, The Kid Brother gibi filmlerle ününe ün katmıştır. Bu filmdede yeteneğini konuşturuyor.


Film hakkında ufak bir iki nota gelince;
-Çizgi filmlerde görmeye alıştığımız hayali "acme" şirketi burda bir gazete olarak karşımıza çıkıyor.
-Filmin en ünlü sahnesi, binanın tepesindeki saate tırmanma anı. Bu an defalarca taklit edilmiştir. Özellikle "Geleceğe Dönüş" adlı filmde Doktorun saat kulesine tırmanması hemen akıllara bu filmi getirir.



Dönemin izlenmesi gerekilen filmlerinden biri...

Onur ÇOBAN

Bringing up Baby - 1938

Bazı bebekler cidden tehlikelidir:)

Howard Hawks'ın yönettiği 1938 tarihli "Bringing up Baby" (bizdeki adıyla Tehlikeli Bebek) siyah beyaz, screwball komedi filmlerinin belkide en iyisi.
Başrollerde Katharine Hepburn ile Cary Grant'ın yer aldığı bu film screwball komedilerine özgü; kadın-erkek ilişkileri ve yüksek dozda diyalog anlayışına sahip ciddi bir güldürü...
Saçı bile bozulmayan karizmatik jön rollerinde görmeye alıştığımız Cary Grant bu filmde saf, idealist bilimadamı rolünde cidden başarılı. Ancak filmin kuşkusuz en iyi oyuncusu sürekli sakarlık yapan, kız rolünde büyüleyen Katharine Hepburn'dür. Hepburn bu filminde sempatikliği ve bilimadamını çıldırtmasıyla dikkatleri çeker.
Dinazor kemikleri üzerine çalışan Dr.Huxley, sponsor arayışı içerisindedir. Evliliğe hazırlanan doktor, projesini tamamlamasına bir iki kemik kala, zengin birinin avukatıyla görüşür. Ancak bu sırada karşılaştığı Susan Vance(Hepburn) tarafından işler iyice karışır. Bu sahneden sonra doktor Huxley, bir köpeğin peşinden kemik bulmak için koşar, kadın geceleği giyip sponsorunun karşısına çıkar vs...Hayatı bir daha eskisi gibi olmayan Doktor, başına gelen komik felaketlerin henüz hiç birşey olduğunu bilmemektedir. Zira bir süre sonra Susan'ın kardeşi tarafından bir bebek gönderileceğini öğrenir.
Ancak "normal" bir bebek bekleyen Doktor, karşısında evcil bir leopar bulur!!! Leopar'ın evcil olduğunu bilmeyenler ile yaşanılan durumlar ve cidden tehlikeli bir leopar ile "bebeğin" karışması görülmeye değer sahneler.
Filmde duygusal sahnelerde yer almakta. "Sana aşkımdan başka bir şey veremem" sözü filmin en önemli yerlerinden birini oluşturmaktadır.
Son olarak filmin o zamanki durumundan bahsetmekte yarar var. Çünkü film, şu an en iyi yapımlar arasında gözükse de, çekildiği yıllarda inanılmaz eleştiriler aldı. Gişede tam anlamıyla çuvallayan bu film, ABD sansür kurulunun sıkı takibine de maruz kaldı. Çünkü, filmde son kemiği arayan Doktorun başka bir şeyi ima edip etmemesi ve "gay" kelimesinin ilk kez gerçek anlamıyla kullanılması o zamanlar için biraz "fazlaydı."
Tüm bunlara rağmen en azından, en fazla oscara aday olan oyuncu, Katharine Hepburn'un muhteşemliği için bile izlenmeyi hakediyor.

Onur ÇOBAN

A Nous La Liberte

Chaplin'e ilham veren film...


1931 yapımı bu Fransız filmi Rene Clair'in yönetimiyle çekilmiştir. Gerek konusu gerekse bazı planlarıyla Charles Chaplin'in "Modern Times" filmini hatırlatan bu eser; ne yazık ki yeterince bilinmemektedir.
Oysaki Modern Times'tan önce çekilen bu filmden Chaplin'in esinlediği birçok kişi tarafından kabul edilir. Buna rağmen Chaplin, bu filmi kendi filmini yapmadan önce izlemediğini söylemiştir. Tartışmaya son noktayı ise Rene Clair koymuştur. "Chaplin, eğer benim filmimden etkilendiyse cidden bundan onur duyarım"

Film 1930'lu yıllarda 2 aylak adamın başından geçeni anlatmaktadır. Bu iki arkadaş beraber hapisten kaçmaya çalışmaktadır. Ancak sadece biri kaçabilir. Aradan yıllar geçince hapisten çıkan aylaklardan biri, diğerinin dev bir montaj fabrikasının sahibi olduğunu öğrenir. Önce diğer adam biraz tereddüt etsede arkadaşına sonunda sahip çıkar. Bu arada hapisten çıkan adamın bir kıza aşık olması ve onun peşinden koştuğu sahneler cidden eğlencelidir.
Komedi dozu yüksek olan bu film özellikle fabrika sahnelerinde Modern Times'ı anımsatır. Otomatik hale gelen işçiler üzerinden kapitalizmi eleştirme fikri ilk bu filmde ekrana yansır. Ayrıca para hırsı filmde komedi unsuru olurken ,sokaklarda gezme özgürlüğü yüceltilir. Bu açıdan film sistem karşıtlığını ortaya koyar.
Özellikle işçilerin tatil yaptığı nehir kenarı sahneleri komün yaşamın izlerini taşır.
Filmin şarkıları(özellikle final sahnesi) cidden hoştur. Siyah beyaz bir yapım olan bu filmde belki de en dikkat çeken sahneler uçan paraların ve şapkaların yer aldığı rüzgar sahnesi ve araba ile kovalamaca sahneleridir.

Onur ÇOBAN

The Sound Of Music

Do bir külahta dondurma, Re masmavi bir dere :)

1965 yılında oscarları alıp götüren Robert Wise imzalı "The Sound of Music" müzikal filmler içerisinde ilk akla gelenlerden...
Yanlış bir çeviride olsa bizde bilinen adıyla "Neşeli Günler", cidden izlerken neşe duyacağınız bir eser. Bizde birebir uyarlaması da yapılan bu film 3 saatlik süresiyle de dikkat çekiyor.
Film 2.Dünya savaşı öncesi Avusturya'da geçiyor. Ünlü müzikal oyuncusu Julie Andrews, manastırda yaşayan rahibe adayı genç bir kızdır. Ancak rahibe olmak için belkide fazla müzikle haşır neşirdir. Zaman zaman manastırdan kaçıp dağlara gimekte ve orada şarkılar söylemektedir.
Ne yapacağını bilemeyen baş rahibe bir gün "uslanması" için onu bir malikaneye "mürebbiye" olarak gönderir. Genç kızın( Maria) gittiği ev Avusturya'nın ünlü bir donanma kaptanının evi. Christopher Plummer'in oynadığı kaptan oldukça zengin ve disiplin hastası bir karakter. Eşini kaybettiği için onu hatırlatan bu yerden uzaklaşmak istiyor. Hatta çocuklarından bile...Bu nedenle çocuklarını birer asker gibi, evini de gemisi gibi "yönetiyor". Çocuklara tek tip üniformalar giydiriyor, onları düdükle çağırıyor.
Evin 7 çocuğu ise babalarının ilgisini çekebilmek için her gelen mürebbiyeyi çıldırtıyorlar.(evet tanıdık geldi) Mürebbiyelerin cebine kurbağa koyuyor onları korkutuyorlar...
13. olarak geldiği evde Maria, önce bocalasada çocukların kalbini kazanıyor. Kaptanın uzun bir seyahata çıkmasını fırsat bilip onlara yeni elbiseler dikiyor, beraber dağlara çıkıp oyunlar oynuyor.
Tam da bu sırada çocukların hiç şarkı bilmediklerini öğreniyor. İşe en baştan başlıyor ve belki de tüm dillere çevrilen ünlü nota müziğini söylüyor. Bizde de çok ünlü olan "Do bir külahta dondurma, Re masmavi bir dere..." diye giden parça...
Bu sırada kaptan, evlenmeyi düşündüğü baronesle geri dönüyor. Tabii bu duruma çok sinirleniyor. Ancak çocuklarının mutlu olduğunu gördükçe yumuşuyor ve oda yıllar sonra şarkı söylemeye başlıyor.
Film bizde de birebir ve benzer senaryolarda çekilse de bizimkilerin mürebbiyelere karşı daha acımasız olduğu aşikar:) Zira Maria'yı çıldırtma sahneleri çok daha az hatta kaptanın sevgilisi (yine bir ara kötülük yapsa da) aslında iyi biri..Ayrıca bizim versiyonumuza göre en önemli fark siyaset unsuru. Filmde nazilerin yükselişi ve Avusturya ile Almanya'nın birleşmesi(Anschluss) arka planda değil bizzat en önemli öğe olarak gözüküyor. 7 notaya karşılık gelen kardeşlerden en büyük olan kızın sevgilisinin zamanla bir naziye dönüşmesi, Avusturyalı olmanın suç olarak gözükmesi, Kaptanın zorla Alman Donanmasına katılmaya çağrılması, Nazilerin ailenin peşine düşmesi gibi sahneler dikkat çekiyor.
Filmin en önemli müziklerinden olan "edelweiss" çiçeğinin Avusturya milliyetçiliğini çağrıştırması da ayrıca önemlidir.
Film hakkında ayrıca birçok ilginç not bulunmakta;
-Müzikallerin stüdyoda çekilmesine (ki bu stüdyolara devasa boyuttadır hatta bazılarını dikkat etmezseniz anlamazsınız bile) rağmen bu filmin büyük bir kısmı gerçek mekanlarda çekilmiştir. Özellikle açılış sahnesindeki helikopter görüntüleri belki de müzikaller için bir devrimdir.
-Hikaye aslında gerçek bir olaya dayanmaktadır. Gerçektende nazilerden kaçan Von Trap adlı bir aile varolmuştur. Ancak birebir aynı özellikleride taşımaz.( örneğin 7 çocuk yoktur)
-Filmde cidden bazı mantık hataları vardır. Özellikle tarih hataları dikkat çekmekte ve yer yer melodrama kayması nedeniyle çoğu kişi tarafından hakkettiği değeri almamaktadır.
-BBC kabul etmese de (gerçi yalanlamasa da) İngiltere'ye gerçekleştirilecek bir nükleer saldırı sonrası halkın moralini yükseltecek filmler listesinde yer almaktadır.
- "My Favorite Things" adlı şarkı filmde, gökgürültüsünden korkan çocuklar için Maria tarafından neşeli bir biçimde söylenir. Björk'ün oynadığı Karanlıkta Dans(Dancer in the Dark) filminde ise ana karakter ağlayarak bu şarkıyı söyler.



Unutulmaz müzikleriyle her an hatırlanacak bir film Neşeli Günler...

Onur ÇOBAN

My Fair Lady

İspanya'da Yağmur Her yer Çamur :)


1964 yılında George Cukor tarafından çekilen ünlü müzikal "My Fair Lady" ülkemizde de defalarca çekilen bir konuya sahip olsa da, özellikle unutulmaz müzikleri eşliğinde Audrey Hepburn ve Rex Harrison'un (ki oscar aldı) oyunculuklarıyla tam bir görsel şölen.
Çoğu müzikal film gibi bir sahne gösterisinden filme aktarılan bu müzikal, aslında George Bernard Shaw'ın 1913 tarihli "Pygmalion" adlı oyunundan uyarlamadır.
Film iki ünlü dilbilimcinin bir çiçekçi kızı "değiştirip" onu bir "Lady" gibi, saraydaki bir davete sokma konusunda girdikleri bir "iddia" üzerine şekillenir. Hepburn'un oynadığı çiçekçi kız, sınıfsal ayrımın çok üst boyutlarda olduğu 19.yy'da alt bir sınıfa mensup olan, fakir ve kelimenin tam anlamıyla İngilizceyi batıran bir genç kızdır. Aslında İngilizce'nin İngilizler tarafından bile berbat bir şekilde söylenmesi Harrison'un oynadığı züppe dilbilimciyi çıldırtmaktadır. Bu açıdan İngilizce telafuz konusu filmde iyi bir güldürü unsuru olmuştur.
Sürekli ağlayan (yoksa çığıran mı desek...), yıkanmaktan kaçınan, çikolata karşısında eriyip biten güzel çiçekçi kız rolunda Hepburn büyüleyici.


Dilbilimci ise bu kızın aksine insanlara biraz tepeden bakan, hatta bu konudan kimseye ayrımcılık(!) yapmadığı için dürüst olduğunu ima eden, idealist bir kişidir. Kadınlardan uzak kalmak istemekte ve bekar olduğu için şanslı olduğunu düşünmektedir.
Türkiye'de defalarca işlenen fakir kızı "değiştirme" konusu, bu filmde de yer almakta. Açıkçası çok eski bir geçmişi olduğu düşünüldüğünde bu konuyu bizden almadığı çok açık :) Filmin o yıllarda çok ünlü olması ve en iyi film oscarını almış olması zaten "esinlenenin" kim olduğunu gösteriyor. Gerçi bu tür filmlere bizden çok şey kattık ama bu da başka bir günün konusu...
Filmde dilbilimcinin mükemmel İngilizceyi öğretmek için yaptığı deneyler filmin en ünlü sahneleri...Örneğin "The Rain in Spain stays mainly in the pain" sözünü söylemek için uğraşma ve "H" harfini söylemeyen çiçekçi kızın "in Hartford, Hereford and Hampshire hurricanes hardly happen" tekerlemesini düzgün okumak için çabalaması, cidden güzel sahneler...
Bir süre sonra "deneyin işe yarayıp yaramadığını" test etmek için çiçekçi kıza güzel elbiseler giydirip onu bir at yarışına getiriyorlar. Zengin aristokratların bulunduğu bu yarış sahnesinde sınıf ayrımı konusunda çok olmasada bazı eleştiriler gözümüze çarpmakta...Bu arada bizde de klasik bir sahne olan üst kattan merdivenle, yeni elbiseler içinde inen kız sahnesi ,burada da yer almakta.


Ardından gidilen sarayda da başarılı olan dilbilimciler bu duruma çok seviniyor. Ancak bir şeyi unutuyorlar. Şimdi ne olacak...Değişmiş olan kız eski yaşamına dönecek mi? Açıkçası bu durum onların umrunda olmuyor. Tabi çiçekçi kızda kendini dışlanmış hissediyor. Dilbilimci ile çiçekçi kız arasında bu sahnelerde kavga/duygusallık planları gözüküyor. Ancak bu duygusallık direk olarak verilmiyor.
Filmin o zaman için çok uzun olan 3 saatlik süresi, filmin ortasında "ara" bulunması ve bu tarz filmlere göre direk bir duygusal aşk sahnesinin bulunmaması başka ilginç noktalar...
Son bir not ise unutulmaz bir karakter çizen çiçekçi kızın babası...Özellikle çalışmamayı bir "şans" olarak gören sarhoş tiplemesiyle dikkatleri çekiyor...
My fair Lady, kuşkusuz en iyi müzikal filmlerden birisi...

Onur ÇOBAN


TRAGEDİA

TRAGEDİA

Bir kahramanın yaşadığı kederli yada korkunç olayları ve kahramanın kaçınılmaz yenilgisini ciddi ve yüceltilmiş bir dille anlatan sahne yapıtına trajedi(tragedia)denir.
Trajedinin kökenleri Yunan bereket ve şarap tanrısı Dionysos için yapılan şenliklere değin gider.Atina’da her yıl yapılan bu şenliklere değin gider.Atina^da her yıl yapılan bu şenliklerde tiyatro yarışmaları da açılırdı.”Keçi şarkısı” anlamındaki trajedi sözcüğü,yarışmada birinci olan yazara ödül olarak verilen keçiden ya da oyuncuların giydiği keçi postalarından türemiş olabileceği gibi,tören sonunda kurban edilen keçiden de kaynaklanmış olabilir.
Trajedi ile bağbozumu törenleri arasında daha derin bir ilişki vardır: Bu törenler, topluluğun ölümle, mevsimlerin geçiciliğiyle yüzleştiği deneylerdi; trajedi de yenilgi ve ölümün kaçınılmazlığı temasını işler.Ağır ve yüce üslubu da buradan gelir.İnsanın ancak ölüm karşısında benimseyebildiği ciddiyet, trajedinin ayırıcı özelliği­dir.Bir başka özelliği de, bir kişinin başına gelse bile temelde bütün topluluğu ilgilen­diren genel bir durumu anlatmasıdır.
Trajedinin temelinde, bireylerin yazgılarını etkileyecek seçimleri yapmakta özgür oldukları inancı vardır.Trajedi türünde yazılmış bir oyunda bu seçim genellikle dinsel yasalar ile toplum kuralları arasındadır. İnsanın kişiliğindeki kusur onu yanlış seçim yapmaya zorladığında trajedi ortaya çıkar. Bu da kahramanın acı çekmesine ve genellikle ölüme yol açar. Eski Yunanlı düşünür Aristo Poetika adlı yapıtında trajediyi tanım­layan ilk kişidir. Aristo trajedide olay örgüsü­nün kişilerden daha önemli olduğunu ileri sürmüştür.İzleyiciler acıma ve korku duygularını yaşayarak kendi benlik­lerini tanırlar.
19. yüzyılın sonuna kadar trajedilerin çoğu koşuk biçiminde yazı1ırdı. Ritim ve uyağın ciddiliğine katkıda bulunduğu düşünülürdü.Kaleme alınmış en büyük trajediler, içerdik­leri dilin güzelliğiyle dikkat çeker.Batı edebiyatında trajedinin dört "altın" çağı vardır. Bunlardan birincisi İÖ 5. yüzyılda Eski Yunan'da; ikincisi 16. yüzyılda İngiltere ve İspanya'da yaşandı.Bu dönemin trajedi yazarları, acı çekmenin insanın kişiliğini nasıl geliştirdiğini göstermeyi amaçlıyorlardı. Tra­jedinin üçüncü büyük çağı ise 17. yüzyılda Fransa'da yaşandı. Bu dönemde yazarlar ka­leme aldıkları oyunlarda Eski Yunan trajedi­lerini örnek aldılar. Yazılan oyunların çoğu kahramanın aşk ve onur arasındaki ikilemini ele aldığından, bunlar aşk ve onur trajedileri olarak adlandırılır.Trajedinin dördüncü büyük çağı ise Avrupa ve ABD’de 19.yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında yaşandı.

Melodram

MELODRAM

Batı tiyatrosunda, gerçek ya¬şamda olamayacak bir olay örgüsü içinde erdemli kişilerin kötülerin elinden çektiği acılan anlatan ve erdemin zaferiyle sona eren duygusal drama melodram adı verilir. Soylu kahraman, acı çeken kadın, taş kalplı hain gibi temel tipleriyle, karakter gelişiminden çok sansas¬yonel olaylara ve gösterişli sahne düzenleri¬ne ağırlık verir. Müzikte ise melodram,müzik eşliğinde okunan dizeler anlamına gelir.
Tiyatro oyunu olarak melodramın genel¬likle Fransa'da, Jean Jacques-Rousseau'nun ilk kez 1770'te sahnelenen Pygmalion'unun(1762) etkisiyle doğduğu ve o dönemin politik ve toplumsal bakımdan altüst olmuş İngiliz gotik romanıyla Alman coşkunluk akımı ve romantizminin etkisine açık ortamında yayıldığı kabul edilir. Müziği ve sahne efektleriyle 18. yüzyıl melodramının öncüsü ve baş temsilcisi Guilbert de Pixerecourt idi.
Bir başka seçkin melodram yazarı da Menschenhass und Reue'siyle (1789-90 kin ve Pişmanlık) Alman von Kotzebue’ydi. Sheridan'ın Pizarosu da aslında kotzebuenin bir oyunundan uyarlanmıştır.19.yy. başlarında melodram bütün Avrupa tiyatrosuna yayıldı. Rusya'da, insanların dikkatini ciddi sorunlardan çeldiği için hükümet tarafından iyi karşılanıyordu.
19. yüzyılda müzik ve şarkı yavaş yavaş melodramın bünyesinden çıktı. Yeni teknik gelişmeler doğrultusunda kar fırtınaları,gemilerin batışı, savaşlar, tren yangınlar ve depremler gibi gerçekçiliğe yönelik sahne efektlerine ağırlık verildi. Yarım yamalak ve duygusal bir biçimde de olsa, melodramlardaki gerçekçi sahne düzenleri ve değinilen toplumsal kötülükler, doğalcılığa yönelik tiyatronun yolunu açtı.
20. yüzyıl başlarında, tiyatroda gerileyen melodram, sinemada sesli filme, geçilmesine değin serüven dizilerinin en değerli temasını oluşturdu. Günümüzde de televizyon dizilerinin önemli bir bölümünde melodram öğeleri bol bol kullanılmaktadır.

Komedia

KOMEDİA

Yüzyıllardır. birçok yapıtın özelliklede sahne sanatlarının ilgisini çeken Komedia eski Yunan’dan beri etkisini hiç kaybetmeden sürdürmektedir.
Komedia (Yunanca komos: "eğlence", "Şen­lik"), insanların ve olayların gülünç yanları­nı ortaya koyan sahne yapıtı anlamına gelmektedir. Eski Yunan tiyatrosundan beri trajedinin karşıtı sayılır. Dar anlamıyla slapstick ve fars gibi başka güldürü biçimlerinden ayrılır.
Komedia’nın kayna­ğında Yunan bereket tanrısı Dionysos onu­runa düzenlenen şenlikler vardır. Aristote­les Peri poetikes'te (Poetika, 1961, 1984) komedia’nın Dionysos için yapılan ayinlerde söylenen fallik şarkılardan kaynaklandığını ve başlangıçta trajedi gibi komedia’nın de doğaçlamaya dayandığını belirtir. Trajedi­nin geçirmiş olduğu aşamalar üzerine bazı bilgiler olmasına karşılık, komedia pek ciddi­ye alınmadığı için gelişimi de dikkatlerden kaçmıştır. Trajedi ile komedia arasında yapı­lan bu ciddi-ciddi olmayan ayrımı, Aristote­les'in tanımında da belirleyicidir: Trajedi ortalamanın üstündeki, komedia ise altındaki insanları temsil eder. Aristoteles'in sınıflandırması, Batı kültüründe yüzyıllarca ge­çerliliğini korumuştur. Buna göre trajedinin kahramanları yüce ve soylu kişilerdir; ko­medininkilerse aşağı sınıftan insanlardır. Trajedi kamu yaşamı açısından önem taşı­yan olaylarla ilgilenir; komedia ise kişilerin özel ve gündelik yaşamlarını konu alır. Trajedinin kişileri ve olayları tarihseldir, bu yüzden de gerçek ya da "sahicindir”; komedia ise daha sıradan ve yüzeysel olayları konu alır, bu yüzden de "sahte"dir.
Trajedi ile komedia arasında böyle kesin bir ayrım yapılmasına karşın, bu iki türün bazen birbirine karıştığı, birbirini etkilediği görülür. Komediyle trajedinin bilinçli ola­rak birleştirilmesinden burlesk doğar. Burlesk türünde ya trajedinin yüce üslubu sıradan bir konuya uygulanır ya da önemli ve ciddi bir konu hafif ve eğlenceli bir üslupla işlenir.
Komedinin ironik bir bakış açısı vardır: İnsanı, birbiriyle uyumsuz iki öğeden, be­densel içgüdüyle ruhsal ya da zihinsel yaşantıdan oluşan iki yönlü bir gerçeklik olarak ele alır; her olaya, her insani duruma iki farklı açıdan bakılabileceğini sezdirir. Bu ironik bakışın vurgulanmasıyla da kome­di yergiye yaklaşır. Yergici komedide erdemler, yüce inanç ve idealler, pratik karşısında başarısız kalır. Gerçeğin kendisi, bütün bu düşünsel olguların boşluğunu, olanaksızlığını ya da sahteliğini ortaya ko­yar. Düşünceyle gerçek arasındaki mesafe büyüdükçe, komedi de grotesk öğeler içer­meye başlar: Uyumsuzluk tuhaflığa, çarpı­cılığa, şekilsizliğe ve sakilliğe dönüşür.
Yergi öğesi komediyi bir uç noktaya doğru çekerken, romans öğesi de karşı uca yaklaş­tırır. Yergici komedi, idealle gerçeklik ara­sındaki farklılığı dramatikleştirir ve gerçek­liğin boşluğunu, kötülüğünü gizleyen iddia­ları eleştirir. Romantik komedi de idealle gerçek arasındaki uzaklığa dikkat çeker ama sonunda her şeye karşın idealden vazgeçmez. Romantik komedinin kahra­manları, gerçekliğin önlerine çıkardığı en­gelleri sonunda aşmayı başarırlar. Bu mutlu sonu hazırlamak için tipik bir romantik komedide sayısız hileden, hesaplı rastlantıdan ve mucizevi keşiflerden yararlanılır.
Bu hesaplı yapaylığın komediyi zayıflatması, hafif bir türe dönüştürmesi kaçınılmaz değildir. Shakspeare’in komedilerindeki tuhaf, inanılması güç rastlantılar, oyun kişi­lerinin duygu ve davranışlarındaki sahicili­ğin daha da vurgulanmasını sağlar: Olay örgüsündeki yapaylık, kullanılan dilin zenginliği ve lirikliği sayesinde, duyguların sıradanlıktan kurtulmasına yol açar. Ama bu olağandışı rastlantılar sırf mutlu sonun önündeki engelleri kaldırmak için kullanı­lırsa, içi boş dramatik kalıplara dönüşür. 18.ve 19. yüzyılların duygulu komedisi bu klişeleşmiş anlatımın en tipik örneğidir: Oyun yazan, eğer erkek ve kadın kahra­manların sonunda mutlu sona ulaşmalarını sağlayacaksa, en garip, en inanılmaz rastlan­tıları bile kullanmaktan kaçınmaz
Komedi’anın bir özelliği de her komedi bir anlamda bir "yanlışlıklar komedisi olmasıdır. Aristoteles, komedinin gülünç olanla uğraştığını belirtir; Platonda, gülüncü insanın kendi gerçeğinden habersiz olması olarak tanımlamıştır, Komedinin kişileri, kendileriyle ilgili olarak yanılsama içindedirler. Komedia, bu yanılsamanın giderilmesi ve sonunda acı olsun, olmasın, gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Batı dünyasında günümüze ulaşmış en eski komediler, Aristophanes’in İÖ 5. yüzyılda yazılmış oyunlarıdır.Eski Yunan komedisinin Eski Komedia olarak bilinen evresini oluşturan bu 0yunlarda sıkı bir olay örgüsü yoktur. Genellikle de çok ciddi bir güncel siyasal sorun en gülünç ve müstehcen ayrıntılarıyla işlenir, hedef seçilen bazı kişi yada kesimlere saldırılır. Bu saldırgan nitelikleri yüzünden bu oyunlar Eski Yunan kentlerinde de sık sık yasaklanmıştır.

Ugetsu Monogatari - 1953

"Yağmurdan sonraki soluk ve gümüş ayın öyküleri"
Ugetsu Monogatari 1953 yılında Kenji Mizoguchi tarafından çekilen siyah-beyaz film...Venedik Film Festivali'nden ödülle dönen bu film, 16.yy'da Japon iç savaşı ve bu savaşta zarar gören köylülerin arasında geçiyor.
Film, komşu iki ailenin öyküsünü fantastik öğeler eşliğinde ekrana taşıyor. Biri çömlekçilik yaparak zengin olmak isteyen, diğeri ise savaşçı bir samuray olma arzusu güden iki adamın, aileleriyle olan ilişkisinin nasıl değiştiği gözler önüne geliyor.
Japon iç savaşı sırasında düşman askerlerinin yağmasına uğrayan köylerinden kaçmak zorunda kalan bu aileler, mecburen kırsala kaçıyorlar. Ardından çömlekçi adam eşi ve çocuğunu bırakıp elinde kalan mallarını satmak için şehre gidiyor. Onunla beraber gelen diğer adam ve eşi başlangıçta ona yardım etsede kendi kaderlerine doğru yol alıyorlar.
Hikaye burada ikiye ayrılıyor. Çömlekçi adam, bir satış sırasında gördüğü zengin bir kadından etkileniyor. Onunla büyük malikanesine taşınıp rahat bir hayat sürüyor. Oysa kırsalda kalan eşi, açlık çeken başıboş askerlerin saldırısına uğruyor...
Samuray olmak isteyen adam ise kazandığı parayla kendine bir zırh alıyor. Ardından birazda hileyle bir generalin başını bölgedeki samuraya getiriyor. Sonuçta, kendiside adamları olan bir samuraya dönüşsede,uzun bir süre eşini yalnız bırakıyor.
Ulaşmak istedikleri hedeflere kendilerini kaptıran bu iki adam, geçmişlerini ve ailelerini unutuyorlar. Çömlekçi yavaş yavaş bunun farkına vardığında ise öykünün fantastik yani baş gösteriyor. Karşılaştığı zengin kadının aslında çoktan öldüğünü, yaşadığı malikanenin ise yıllar önce yandığını farkediyor. Gördüğü hayalet karşısında kendine gelen adam, durumunu sorgulamaya başlıyor. Evine dönsede eşinin öldüğünü, çocuğunun tek başına kaldığını görüyor.
Samuray olan adam ise kibirli bir biçimde köyüne, eşinin yanına dönerken yolda bir hana uğruyor. Ancak burada eşinin hayat kadını olduğunu görüyor.(Bu kısım batı melodramlarını çağrıştırıyor.)
Mizoguchi'nin bu filmi aslında örneği çok görülen bir değişim öyküsü. Arzularına olduğu kadar göç ettikleri şehirlerede yenilen kişilerin dramı...Türk Sinemasında "Gurbet Kuşları", İtalyan sinemasında "Rocco e i suoi fratelli (1960)" gibi örneklerle benzerlik gösterse de fantastik öğeler, yumuşak sahne geçişleri, hareketli kamera kullanımı ve Japonya'ya özgü unsurları onu diğerlerinden ayırıyor.
Film hakkındaki bir başka ilginç not ise, bu filmin Japon sinemasının batıyla olan ilk temasını sağlayan eserlerden biri olması...Uzun süredir kaliteli Japon filmleri yapılıyor olsa da, 1953 tarihli bu film ile batı bu eserlerle tanışıyor. Ayrıca filmin Türkçe adının yaklaşık olarak " "Yağmurdan sonraki soluk ve gümüş ayın öyküleri" olması dikkat çekici. Çünkü "Monogatari" kelimesi sadece öykü anlamına geliyor. Bu durumda "Ugetsu" tam 6 kelimelik bir anlam barındırıyor...
Onur ÇOBAN
22.11.2008

Tokyo Monogatari (1953)

"Hayat insanı düş kırıklığına uğratıyor değil mi?"



Tôkyô monogatari (Tokyo Story-Tokyo Öyküsü) 1953 yılında Japon yönetmen Yasujiro Ozu tarafından çekilen unutulmaz başyapıt...
Ozu'nun klasik anlatı yapısına dahil olan bu film kimilerine göre çok "yavaş" kimilerine göre hayatın ta kendisi...Bu kadar zıt yorumlar almak bu filmin asıl başarısını oluşturuyor belki de...
Tokyo Öyküsü, Popüler sinemanın aksine, hayattan bağımsız bir öykü anlatmaz. Bu filmde seyirciyi etkileyecek suni gerilimler, olay akışını komple değiştirecek kırılma noktaları ve "deus ex machina" gibi beklenmedik durumlar yoktur. Film, hayatı olduğu gibi yalın belki de bir o kadar da "sıradan" verir. Bu durum popüler sinema izleyicisi için oldukça yadırgayıcıdır.
Oysa Tokyo Öyküsü, yalın da olsa kendine bağlayan bir hikaye sunar. 2. Dünya Savaşı sonrasında değişen Japonya'nın arka planda durduğu filmde, yaşlı bir çiftin çocuklarını ziyarete Tokyo'ya gitmeleri anlatılır. Hayatları boyunca çocuklarında çok şey beklemiş olan bu çift çocuklarının "değiştiğini" farkeder. Aslında bu değişim o kadar sıradandır ki, evrensel bir geçerliliği vardır. Çocuklar değiştiklerinin farkında bile değildir. Hatta belki de filmde de dendiği gibi bu değişim gerekli ve doğaldır.
Ancak çocuklarına fazla yük olduğunu düşünen çift tedirginlik duyar. Dışarıya karşı bunu belli etmeselerde kendi aralarında bunu birazda "utanarak" konuşurlar. Çocukları işlerinden onlara vakit ayıramamakta hatta birazda sıkılmaktadırlar. Oysa savaşta ölen çocuklarının eşi yani gelinleri böyle düşünmemektedir. Kan bağı olmamasına rağmen kendi çocuklarından daha fazla onlarla ilgilenmekte bundan da memnun olmaktadır. Bu durum kan bağının aslından çokta önemli olmadığını bizlere gösterir.

Filmde kamera sanki Japon kültürünü anlatırcasına neredeyse yer hizasında durur. Doğuya özgü yer sofraları, yer yatakları bu açıdan daha da belirginleşir. Hatta batı için çok yadırgayıcı olan ayakkabısız evde dolaşmak belkide bilinçsizde olsa dikkat çeker. Neredeyse hiç bir ABD sinemasında görülmeyecek çıplak veya çoraplı ayaklar bu filmde gözükür. Bu açıdan Türk sinemasının da, benzer kültürden gelmesine rağmen; film ve dizilerde ABD bakış açısını kullanması da ilginçtir...
Savaş sonrası ABD'nin Japonya'ya olan etkisi filme yansır. Filmde ingilizce ders çalışan çocuk ve batının birçok ürünü açıkça gösterilir. Artık Japonya değişmektedir. Buna rağmen film 50'lerin Japon kültürünü ve Tokyo'nun görünüşünü ekrana taşır.
Kamera neredeyse hiç kıpırdamaz. Sabit ve uzun planlar, oyuncuların kameraya sırtını dönmesi batı izleyicisi için belki de "saçmadır"; oysa hayatta böyle değilmidir. Gerçek yaşamda hiç bir zaman hızlı geçişler olmaz. Gözümüz bir kişi yakın planda görmez. Kimse evde tek bir sırada oturmaz... Evrensel bir yaşlılık hikayesi olan film gerek konusu gerekse sıcak havayı yansıtan-ki sürekli yelpazeler çalışır- atmosferiyle oldukça boğucudur.Oyunculukların çok iyi olduğu filmde "vefalı" gelin rolünde Setsuko Hara ise unutulmazdır.

Filmin sonlarında söylendiği gibi "Hayat insanı düş kırıklığına uğratmaya" devam etmektedir.




Onur ÇOBAN


21.11.2008

Monsieur Verdoux

Chaplin'i hiç böyle görmediniz...


Monsieur Verdoux, 1947 yılında çekilen bir kara-komedi. Yönetmenliğini ve başrolünü üstlenen Charles Chaplin, alışılmış "Şarlo" tiplemesinden çok uzakta bir film ile seyircinin karşısına çıkıyor.

Filmin öyküsü aslında Orson Welles'e ait olsa da Chaplin öykünün haklarını satın alıyor ve filmi senaryolaştırmaya başlıyor. Sonuçta ortaya Chaplin'in en zeki filmim dediği eser ortaya çıkıyor.

Film aynı zamanda "Mavi Sakal" isimli eserden de besleniyor. 1929 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan "Büyük Bunalım" yıllarından sonra işsiz kalan ve eşi ile çocuğuna bakmak zorunda kalan bir adamın, para kazanmak için zengin kadınları kandırıp onların parasını alması filmin konusunu oluşturuyor. Ancak bu öykü Chaplin'in zekice espirileriyle işleniyor.

Kahramanımız Henri Verdoux, gerekirse "yeni" eşlerini öldürebilecek kadar acımasız da olsa böceklere zarar vermekten çekinen, aşkını çok güzel anlatabilen, erdemler üzerinde uzun uzun konuşabilecek bir karakter olması filmin ilginç yanlarından sadece biri. Buna rağmen Chaplin'i alışılmışın dışında bir rolde görmek cidden ilginç.

Film bir "şarlo" filmi olmasada ondan esintilerde taşımakta. Örneğin bir iki sahnede görülen "gag"'lar ve ünlü hızlı para sayma sahnesi gibi planlar dikkat çekmekte. Özellikle filmin başında sanki sessiz bir filmiş gibi ara yazı gözükmesi bir nevi eski filmlere saygı duruş...


Tüm bunlara rağmen Monsieur Verdoux bambaşka bir film. Henri'nin şehirler arası yolculukları, çiçekçide telefonla bir bayana aşkını anlatması büyüleyici. Özellikle kimya konusunda ki bilgisi ile zehir hazırlaması ve bunun insanlar üzerinde denenmesi gerektiğini savunması Chaplin'e ilk defa korkuyla yaklaşmamıza neden oluyor.

Klasik sessiz filmlerinde olduğu gibi bu filmde de fakir kız karakteri çok önemli. Hapisten yeni çıkan kimsesiz bir kıza acıması ve son anda hayatını "bağışlaması" Henry'nin aslında çokta kötü biri olmadığını ifade ediyor.

Chaplin'in sosyal sorunlara bakışı bu filmde de yer almaktadır. Örneğin 2.Dünya Savaşı öncesi Nazilerin güç kazanması, silah tüccarlarının zengin olması ve "işte benim yapmam gereken iş buydu" demesi filmde öne çıkıyor. Ancak kuşkusuz filmin en önemli yeri Chaplin'in geçmişte yaptıkları nedeniyle teslim olması ve yargılanmasıdır. Bu bölümde Verdoux açıkça iyilik-kötülük, suç ve ceza gibi kavramları sorguluyor ve bir hayat eleştirisinde bulunuyor.

Sonuçta Monsieur Verdoux salt bir komedi filmi değil...aynı zamanda bir gerilim ve eleştiri filmi...

Gerçekten suçlu , sistemde ayakta kalmaya çalışan bir katil mi, yoksa bu sistemi devam ettirmek için milyonlarca insanı öldüren devletler, silah tüccarları mı?

Özellile Verdoux'nun sözleri bunun bir kanıtı gibi:

"Tek bir cinayet insanı katil yapıyor, milyonlarcasıysa kahraman. Büyüyen rakamlar insanı suçtan arındırıyor"

Onur ÇOBAN

18.11.2008

ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-1

ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO TELEVİZYON SİNEMA BÖLÜMÜ

HAZIRLAYAN: Onur ÇOBAN
İSTANBUL 2008

ÖZET
Toplumu oluşturan en önemli yaş gruplarından biri olan çocuklar hayatları boyunca birçok reklam markaları ile karşı karşıya kalmaktadır.Özellikle televizyon ve internetin yaygınlaştığı 21.yüzyıla gelindiğinde çocukların reklam medyalarıyla olan ilişkilerini irdelemek daha büyük önem taşımaktadır.
Marka kavramının doğru olarak tanımlanarak markalaşmanın ne olduğunu açıklamak ve bunun çocuklarla olan ilişkilerini irdelemek çocuk-reklam etkileşimi için çok önemlidir.Çocuklara yönelik olan programlarda sunulan reklamlardan etkilenen bu şahıslar kendilerine sunulan ürünleri bir tüketim bilinci içerisinde bilinçaltlarına almaktadırlar.Bu açıdan bakıldığında bu tür programlardaki reklamlar dikkat çekicidir.Çocuklara yönelik olan programlarda çocukların tüketimine uygun olarak hazırlanmayan ürünlerin reklamı yapıldığı takdirde sonuçların kaygı verici olacağı açıktır.
Bu yanlış uygulamanın belki de en önemli nedeni birçok reklam veren ve reklamları hazırlayan firmaların çocuğu ayrı bir birey olara görmemesinden kaynaklanmaktadır.Bu nedenle çocuklar kendileri için üretilmeyen markaları bilmekte ve bunları tüketmek istemektedir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu durum aynıdır.Yapılacak araştırmalar ışığında çocukların hangi programları izledikleri ve bu programlarda verilen markaların çocuklara hitap edip etmeyeceği incelenip bunların çocuklar üzerindeki etkisi araştırılmalıdır.
Bu tür araştırmalar ışığında hazırlanan yayın planları ile çocuk-reklam etkileşimi daha sağlıklı olacaktır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER:
Çocuk,Reklam,Marka

İÇİNDEKİLER:

-GİRİŞ
1. BÖLÜM: MARKA KAVRAMI
1.1. Marka Kavramının Tanımı
1.2. Markalaşmak
2.BÖLÜM: REKLAM
2.1. Reklamın Tanımı
2.2. Televizyon Reklamları
2.2.1. Televizyon Reklamlarının Tarihi
2.2.1.1. Dünyada Televizyon Reklamlarının Tarihi
2.2.1.2. Türkiye’de Televizyon Reklamlarının Tarihi
2.2.2. Televizyon Reklamlarının Amaçları
3.BÖLÜM: ÇOCUK-REKLAM-MARKA ETKİLEŞİMİ
3.1. Hedef Kitle kavramı
3.2. Çocukların en çok izledikleri Programlarda yayınlanan markalar
4.BÖLÜM: AMAÇ VE YÖNTEM
4.1. Araştırmanın Amacı
4.2. Çocuklarla yapılacak alan Araştırmasının Yöntemiwww.onurcoban.com
5.BÖLÜM: BULGULAR VE YORUM
5.1. TV’de Çocuklara sunulan markaların yorumlanması
5.1.1.Çocuklara sunulan markalardan çocuklara yönelik olan ürünler
5.1.2.Çocuklara sunulan markalardan çocuklara yönelik olmayan ürünler
5.2.Çocuklarla yapılan araştırmanın değerlendirilmesi
6.BÖLÜM: SONUÇ

GİRİŞ
Bu araştırma toplumu oluşturan en önemli yaş gruplarından biri olan çocukların televizyon reklamlarındaki markalarla olan ilişkileri üzerinde durulacaktır.
Çoğunlukla toplum tarafından yeterince iyi değerlendirilmeyen çocukların tüketim ürünlerine olan bakışı,birçok doğru veya yanlış sonuca neden olabilmektedir.Çocuklar birer birey olarak görüldüğü takdirde onlara uygun reklam yayın planları yapmak bu açıdan çok önemlidir.Oysaki çocukların en çok izledikleri programlarda verilen reklamlarda buna dikkat edilmediği gözükebilir.
Çocukların sadece kendilerine göre hazırlanan programları izlemedikleri bir gerçektir.Ancak yinede onlara uygun hazırlanan bu programlarda yayınlanan reklamlara daha çok özen gösterilmesi gerekmektedir.
Çocuklar üzerinde olumsuz etki bırakabilecek olan şiddet,aşırı cinsellik gibi kavramlar ne kadar tehlikeliyse yanlış tüketim bilinci oluşturmakta o kadar tehlikelidir.Kendilerine uygun olmayan ürünleri tüketme ihtiyacı güden çocuklar birey olara kendilerine zarar verdikleri gibi topluma da olumsuz özellikler katabilmektedirler.
Çocuk-Reklam etkileşiminin denetlenmesi bu açıdan çok önelidir.www.onurcoban.comUlusal ve uluslar arası birçok kanun ve yönetmelik bu amaçla hazırlanmaktadır.Ancak önemli olan bu kanunların bilinçli bir şekilde uygulanmasıdır.Eksik yaptırımların olduğu yerler düzenlenmeli ve bu sayede yaşanılacak olumsuzluklar yok edilmelidir.
Araştırmada marka,markalaşmak ve reklam kavramları incelenecektir. Ardından çocukların en çok maruz kaldıkları reklam çeşidi olan televizyon reklamları kavramsal olarak belirtilecektir.Son olarak ta bu televizyon reklamları ile çocukların etkileşimi irdelenecektir.
Araştırma sırasında TİAK’tan alınacak verilerle çocukların en çok izledikleri iki televizyon programı ve bu programlarda yayınlanan reklam markaları belirlenecektir.Ardından bu markaların çocuklar için olup olmadığı sayısal ifadeler ışığında yorumlanacaktır.
Araştırmanın en önemli bölümü olan alan araştırmasında bir grup denek çocuk belirlenecektir.Bu çocuklarla yapılacak yüz yüze görüşmelerle bildikleri markalara ulaşılmaya çalışılacaktır.Ayrıca diğer sorular ışığında çocuk-marka etkileşimi irdelenecektir.

1.BÖLÜM: MARKA KAVRAMI
1.1.MARKA KAVRAMININ TANIMI
Günlük hayatta çok sık kullanılan marka teriminin birçok açılımı vardır.Türk Dil Kurumu’nun belirlediğine göre marka; a-Resim ve harfle yapılan işaret; b-Bir ticari malı,herhangi bir nesneyi tanıtmaya,benzerinden ayırmaya yarayan özel ad veya işaret,olarak tanımlanır.(TDK)
Yukarıda da belirtildiği gibi ürün veya hizmetlerin tanıtımı için çok önemli bir simge olan marka kavramı,özellikle kitle iletişim araçlarının geliştiği 20.yüzyılda önem kazansa da tarihi çok eskilere dayanmaktadır.
İlk reklamların eski Yunan ve Roma döneminden itibaren sesli reklam onurcobanaracılığıyla yapılmasına rağmen,özellikle ortaçağda esnaf loncalarının kurulup,kalite kontrol esasını koymaları markalaşmayı ortaya çıkarmıştır.(Özer)
Bu dönemden itibaren marka,reklamlar için çok önemli bir kavram olmuştur.
1.2. MARKALAŞMAK

TDK’ya göre markalaşmak “Ürün,marka durumuna gelmektir.”(TDK) Özellikle günümüzde büyük çok uluslu şirketler için hayati bir öneme sahip olan markalaşma farklı olmayı gerektirmektedir.
Markalaşmayı yaratıcı düşünce oluşturur.(Yolcu,2001:18) Farklı yaratıcılıkta markalar oluşturmak ve bunları reklamlar yoluyla insanlara ulaştırmak ürünün satışı ve bilinirliği için çok önemlidir.
Birçok ürünün uzak yerlere satışının gerçekleşmesi sonucunda farklılaşma daha da önem kazanmıştır.(Özer) Ürünler ayırt edici özellik olarak değişik markaları kullanmışlar ve bunun gelişimi için çaba göstermişlerdir.
Marka ve markalaşmak ayrı birer kavram olsalar da reklam kavramıyla oldukça fazla bir şekilde ilişki halindedir.

2.Bölüm:REKLAM
2.1.REKLAMIN tanımı
Günlük hayatta sıklıkla karşılaştığımız reklam kavramını tanımlamak gerekirse kısaca “Bir ürün veya hizmet satmak üzere tasarımlanan ikna edici mesajlar,daha da geniş bir tanımda ise,malların ve hizmetlerin elde edilebilirliğiyle ve nitelikleriyle ilgili bilgilerin geniş bir kamuya bildirilmesi süreci ve araçları (basın,film,televizyon,vb.) ” olarak söylene bilinir.( Mutlu,1998:286)
Reklam verenlerin hedef kitlelerine ulaşmalarını sağlayan reklamların bir başka tanımı da şu şekildedir:
“Reklam,insanları gönüllü olarak belirli bir davranışta bulunmaya ikna etmek,belirli bir düşünceye yöneltmek,dikkatlerini bir ürüne,hizmete,fikir yada kuruluşa çekmeye çalışmak,onunla ilgili bilgi vermek,ona ilişkin görüş ve tutumlarını değiştirmelerini veya belirli bir görüşü yada tutumu benimsemelerini sağlamak amacıyla oluşturulan;iletişim araçlarında yer yada süre satın almak yoluyla sergilenen veya başka biçimlerde çoğaltılıp dağıtılan ve bir ücret karşılığında oluşturulduğu belli olan(diğer bir deyimle,parasal destek sağlayan kişi yada kuruluşların kimliği açık olan)duyurudur.”(Gülsoy,1999:9)
Yukarıdaki tanımlarda da açıklandığı gibi reklamlar bir ürünü satmaya yönelik görsel veya işitsel mesajlardır.Birçok kişi ve kuruluş hedef kitlelerine ulaşmak için reklam yolunu kullanmaktadır.
Reklam ve Tanıtım kavramları birbirine çok yakın kavramlar olsa da aslında farklı anlamlar içermektedir.Tanıtım,kişi,kurum,ürün vb. ile ilgili kitle iletişim araçlarına ücretsiz sağlanan bilgilerdir.(Gülsoy,1999:419)
Reklamlar çoğunlukla geniş kitlelere ulaşmak amacı güder.Özellikle Ulusal ve Uluslar arası Televizyon Reklamları ve son yıllarda gelişmekte olan İnternet Reklamcılığı bu açıdan oldukça önemlidir.
Çoğunlukla kar amacı güden kişi ve kuruluşların reklam vermesi bu alanda haksız rekabete yol açabilecek unsurlar doğmasına neden olabilir.Bu amaçla reklamlar ulusal ve uluslar arası kanun ve yönetmeliklerle de denetlenmektedir.Türkiye’de bu alanda Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayınları Hakkında Kanun(3984),Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun(4822 Sayılı kanunla değişik 4077 Sayılı Kanun),Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu(2954) ve Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’u(195) gibi kanunlar bulunmaktadır.Ayrıca çeşitli kurumların çıkarmış olduğu Reklam Kurulu Yönetmeliği;Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik;Tütün Mamulleri,Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı ile Satış Belgelerine İlişkin Yönetmelik gibi yönetmelikler vardır.Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Konvansiyonu’nun ilgili hükümleri de bu alanda yaptırımı olan maddelerdir.
2.2. TELEVİZYON REKLAMLARI
Reklamcılığın en önemli alanlarından biri olan Televizyon Reklamları geniş kitlelere ulaşabilmek adına çok önemlidir.Televizyonun icadından itibaren reklamcıların dikkatini çeken bu alanda görsel ve işitsel mesajlar bir arada kullanıla bilinir.Televizyon Reklamlarının bu özelliği daha geniş bir izleyici profiline ulaşmak adına önemlidir.
ONUR ÇOBAN www.onurcoban.com
2008 İstanbul Üniversitesi
RADYO-TV-SİNEMA Yüksek Lisans
-------------------------------------------------
not:Devamı için lütfen diğer bölüme bakınız

ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-2

Not:Lütfen Başı için diğer bölümleri okuyunuz.
-------------------------------------------------
ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-2
Yazan:Onur ÇOBAN
2.2.1.Televizyon Reklamlarının Tarihi
2.2.1.1.Dünyada Televizyon Reklamlarının Tarihi

Tarihi Eski Yunan ve Roma dönemine dayanan reklamlar televizyonun icadında beri görsel yayıncılığın en önemli konularından biridir.
İlk düzenli TV yayınının İngiltere’de 1936,ABD ise 1939 yılında gerçekleştiği düşünüldüğünde görece henüz çok yeni bir konudur.(Öngören ve Avşar,2003:18).
1930’lardaki tüm dünyayı etkisi altına alan büyük ekonomik bunalımın varlığı ve televizyonun bir iletişim aracı olarak yeni oluşu reklamcılık konusunda fazla bir gelişme olmamasına neden olmuştur.Ardından gelen 2.Dünya Savaşı ve onun getirmiş olduğu yıkıma rağmen 1940 ve 1950’lerde televizyon Reklamcılığı büyük bir gelişme göstermiştir.(Avşar ve Elden,2004:13) Bu dönemde reklamlara ayrılan bütçeler büyümüş ileride reklam alanında faaliyet gösterecek şirketlerin temelleri atılmıştır.
1950’lerden sonra televizyonun tüm dünyada yaygınlaşmaya başlaması, siyah-beyaz yayınlardan renkli yayınlara geçilmesi, kablolu yayınların başlaması gibi teknolojik gelişmelere hem yayın kalitesin artırmıştır hem de reklamlar için daha iyi yayınlanma ortamları oluşturmuştur.
2000’li yıllara gelindiğinde ise uydular aracılığıyla uluslararası yayıncılığın gelişmesi reklamların daha fazla sayıda insana ulaşmasını sağlamıştır.
2.2.1.2.Türkiye’de Televizyon Reklamlarının Tarihi

Türkiye’de ilk defa Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından “Ankara Televizyonu” adıyla 1968 yılında televizyon yayınları gerçekleşmesine rağmen televizyon reklamcılığı 1972 yılına kadar bir gelişme gösterememiştir.www.onurcoban.com
1972 yılında TRT’de ticari yayınlara başlanması ile gelişmeye başlayan bu tür renkli yayınların başlamasıyla hız kazanmıştır.(Avşar ve Elden,2004:16)
1 ekim 1990 tarihinde özel televizyonların yayına başlaması ile birlikte Türkiye’de televizyon reklamcılığı daha da önem kazanmıştır.Açılan ulusal ve yerel televizyonlar kar amacı nedeniyle bu reklamlara ağırlık vermişler böylelikle de reklam şirketlerinin televizyona daha fazla yatırım yapmasına neden olmuşlardır.
Daha sonra gerçekleşen kablolu TV yayıncılığı,teleteks,dijital yayıncılık,yabancı Televizyon kuruluşların Türkiye’de faaliyet göstermeye başlaması,yabancı reklam şirketlerinin Türkiye’de şubeler açmaya başlaması ve büyük şirketlerin reklama daha fazla bütçe ayırmasıyla televizyon reklamcılığı daha da gelişmiştir.“1994 yılında Reklamcılar derneği,Reklam verenler Derneği,mecralar (basın kuruluşları,televizyon kuruluşları, Radyo TV sahipleri ve yayıncılar Derneği) bir araya gelerek Uluslararası Ticaret Odası’nca hazırlanan Uluslar arası Reklam Uygulama Esaslarından yararlanarak Reklam Öz Denetim/Reklam Ahlak Kodu
esaslarını yayınlamışlardır”(Avşar ve Elden,2004:17) İlgili kuruluşların reklamcılığın etik unsurlarına dikkat çekmeleri sonucu 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun uyarınca Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun çıkarmış olduğu yönetmeliklerle reklam denetimi artırılmıştır.
2.2.2. Televizyon Reklamlarının Amaçları

Televizyon reklamların en büyük amacı satış yapmaktır.Reklam verenler ürettikleri ürünleri tüketiciye ulaştırmak için reklamın kullanılması çok yaygın bir uygulamadır.Görsel ve işitsek kodlar yardımıyla hazırlanan reklamlar hedef kitle ile mesaj sahibinin iletişimi için çok önemlidir.www.onurcoban.com
Üretim veya satış yapan firmalar ellerindeki mal ve hizmeti aracı veya son kullanıcıya ulaştırmak için televizyon reklamlarını seçmelerindeki en önemli amaçlardan biri televizyonun girdiği hane sayısının fazla olmasıdır.Günümüzde aynı evde birden fazla sayıda televizyon cihazı olabilmekte bu sayede de televizyon yoluyla daha fazla kişiye ulaşabilmek mümkün olmaktadır.
Televizyon reklamlarının bir başka amacıda reklam veren kişi ve kurumların tüketiciyle olan iletişimini sağlamaktır.Reklam verenler bu yolla ürün veya hizmetlerinin tanıtımın sağlayabilmektedir.Reklamlar özellikle piyasaya yeni giren ürünler için iyi bir tanıtım aracıdır.
Firmaların imaj çalışması içinde reklamlar kullanılmaktadır.Firmanın saygınlığını anlatmak, tüketici gözünde firmanın veya ürünün önemli bir konuma yükselmesini sağlamak gibi amaçlarla yapılabilen reklamlar olduğu gibi bir firma veya ürünün değişen kimliğini de tanıtmak amacıyla yapılabilmektedir.
Satıcı ile Tüketicinin etkileşimi için reklam ajansları büyük bir dikkatle reklamları hazırlamaktadırlar.Yapılan proje çalışmalarında reklamın anlatı biçimleri belirlenmektedir.Özdeci,dolaysız,Sert anlatı;Dolaylı Romantik Anlatı;Gerçeküstücü Anlatı ve Gülmece Anlatı biçimlerine göre hazırlanan reklamlar yapılan çalışmalarla hangi anlatı içeriklerine dahil olacakları belirlenir.(Yolcu,2001)
Televizyon Reklamları bu amaçlara en doğru biçimde ulaşabilmek için gereken hedef kitle araştırmaları ile hazırlanmaktadır.
ONUR ÇOBAN
2008 İstanbul Üniversitesi
RADYO-TV-SİNEMA Yüksek Lisans
-------------------------------------------------
not:Devamı için lütfen diğer bölüme bakınız

ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-3

Not:Lütfen Başı için diğer bölümleri okuyunuz.
-------------------------------------------------
ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-3
Yazan:Onur ÇOBAN
3.bölüm: çocuk-reklam-marka etkileşimi
3.1. hedef kitle kavramı
Televizyon reklamları hazırlanırken reklam verenler hedef kitle belirlemesi yapmakta ve reklam ajansları buna göre elde edilen veriler ışığında reklamları üretmektedirler.
Hedef Kitle kavramı,bir televizyon yapımcısının,bir televizyon kuruluşunun yada bir program veya reklam veren sponsorun mesajlarının amacına ulaşması için en önemli gördüğü izleyici kümelerini ifade etmektedir.(Kars,2003:15)
Reklamlar hedef kitleye gör hazırlanır.Bunun nedeni reklamdaki ürünün belirlenen hedef kitle tarafından satın alacağı kabul edilmesidir.(Yolcu,2001:29)
Hedef kitle belirlenirken firmanın ulaşmak istediği ve ürünü kullanabilecek olan kişilerin yaş,meslek,cinsiyet,gelir düzeyi,medeni durumu,eğitim düzeyi ve yaşadığı coğrafi yer gibi demografik özellikleri belirlenir.
Belirlenen hedef kitlenin verilen iletilere ulaşıp ulaşmaması doğru hedef kitlenin seçilmesi ve reklamlardaki kodların doğru bir biçimde verilip verilmemesine bağlıdır.Örneğin 14-16 yaş grubunun kullanabileceği ürünün reklamı yapılırken o yaş gurubuna uygun kodların seçilmemesi durumunda reklam amacına ulaşmayacaktır.Bu nedenlerden dolayı reklamların doğru olarak iletilmesi için hedef kitle saptamasına önem verilmesi gerekmektedir.
3.2. Çocukların en çok izledikleri Programlarda yayınlanan markalar
Televizyon İzleme Araştırma komitesi(TİAK) tarafından belirlenen verilere göre şubat ve mart 2007 tarihlerinde çocuklar tarafından en çok izlenen programlarda yayınlanan reklamlar belirlenmiştir.
Bu reklamlarda çocuklara yönelik ürünler olduğu gibi kahvaltılık ürünler gibi hem çocuk hem de yetişkinlerin kullanımına yönelik ürünler yer almaktadır.Ancak reklamların büyük çoğunluğu banka,kuyumculuk,cep telefonu gibi yetişkinlere yönelik ürünler oluşturmaktadır.
Elde edilen bu reklamlar iki grup halinde araştırmada sunulmuştur.Daha çok çocukların tüketimine dahil olan sakız,gofret gibi ürünler çocuklara yönelik diğer kahvaltı ürünleri yetişkinlere yönelik ürünler kategorisine sokulmuştur.
Bu programlarda yayınlanan reklamlara bakıldığında aynı ürünün birden fazla sayıda yayınlandığı gözükmektedir.Ayrıca aynı şirkete ait farklı markalarında reklamlarda ayrı ayrı yer aldıkları gözükmektedir.Böylelikle izleyiciler,bir ürün hakkında daha fazla reklama muhatap olmaktadırlar.www.onurcoban.com

4.bölüm:amaç ve yöntem
4.1. araştırmanın amacı
Toplumun en önemli parçalarından biri olan çocukların televizyon nedeniyle maruz kaldıkları reklamların içerikleri belirlenerek bu kodların çocuklar tarafından anlaşılıp anlaşılmadığının incelenmesi araştırmanın en önemli amacıdır.
Televizyonda hedef kitle araştırmalarının ne kadar doğru olduğu ve çocukların hangi programları tercih ettikleri en azından fikir olarak belirlenmesi de bu araştırma dahilinde incelenmiştir.Çocukların izledikleri ve çoğunlukla kendilerine hitap etmeyen bu tür reklamların neler olduklarının belirlenmesi çok önemlidir.Zira çocuklar üzerinde yapılacak olan çeşitli araştırmalarda bu veriler büyük önem kazanmaktadır.
Televizyonun toplum üzerindeki etkisi göz önüne alındığında yanlış kodlar içeren reklamlar çocuklara büyük zararlar verebilmektedir.Aynı şekilde kullanmadıkları ürünlerin varlığını bilmeleri bile çocuklar açısından kötü sonuçlar oluşturabilir.
Tüketim amacı güden bu reklamlardan etkilenen çocuklar kullanmadıkları ürünleri tüketmeye yönelebilmektedir.Bu açıdan bakıldığında tüm programların izleyici profilleri doğru olarak hesaplanmalıdır.
4.2. Çocuklarla yapılacak alan Araştırmasının Yöntemi
Araştırma kapsamında çocuklara uygulanacak alan araştırması şu şekilde olmaktadır:
Araştırma yüz yüze görüşme şeklinde toplam 20 çocukla gerçekleştirilmiştir.Yaşları 10-11 arasında olan bu çocuklara aşağıda belirtilen sorular sorulmuş ve bildikleri markalara ulaşılmak istenmiştir.
Cevaplanan sorular ışığında,TİAK’tan alınan veriler incelenmiş ve gerekli yorumlar için veriler elde edilmiştir.
Çocuklara sorulan sorular şunlardır:

-Televizyonda izlediğiniz reklamlardan hatırladıklarınız nelerdir?

Bu soruyla çocukların reklamda görmüş oldukları markaları anımsayıp anımsamadıkları araştırmaya çalışılmıştır.

-Aklınıza gelen markalardan birkaçını sayabilir misiniz?

Bu soru ile çocukların sadece reklamda değil günlük yaşamda da duydukları ve bildikleri markaların neler olduğunun belirlenmesi hedeflenmiştir.www.onurcoban.com

-Yukarda Saydığınız ürünlerin hangilerini kullanıyorsunuz?

Bir üst soru ile ilişkili olan bu soruda çocukların bildikleri ürünler ile kullandıkları ürünler arasında ne gibi bir fark olduğu belirlenmeye çalışılmıştır.

-Aşağıda belirtilen sınıflandırmaya göre bildiğiniz markaları yazınız.
Cep Telefonu:
Kozmetik ürünü:
Banka:
İçecek:
Çikolata,gofret,sakız,bisküvi:
elektronik eşya:
Mobilya:
Gözlük:
Çocuk Bezi:
Otomobil:
Otomobil Lastiği:

Bu soru ile sayılan ürünlerdeki markaların çocuklar tarafından bilinip bilinmediği anlaşılmaya çalışılmıştır.Özellikle Otomobil Lastiği gibi çocukların tüketimine yönelik olmayan ürünlerin çocuklarca bilinip bilinmemesi incelenmiştir.
ONUR ÇOBAN
2008 İstanbul Üniversitesi
RADYO-TV-SİNEMA Yüksek Lisans
not:Devamı için lütfen diğer bölüme bakınız

ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-4

Not:Lütfen Başı için diğer bölümleri okuyunuz.
-------------------------------------------------------
ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-4
Yazan:Onur ÇOBAN

5.bölüm:bulgular ve yorum
5.1. TV’de Çocuklara sunulan markaların yorumlanması
Televizyondaki programların izleyici profillerinin belirlenmesi çok önemlidir.TİAK tarafından belirlendiği üzere 5-11 yaş grubunun şubat ve mart 2007 tarihleri arasında en çok izlediği programlar Acı Hayat ve Kurtlar Vadisi Pusu’dur.Çocuklar için hazırlanmayan bu dizilerin çocuklar tarafından da izlenmesi reklam stratejisinin belirlenmesi açısından yanlış sonuçlar doğurabilmektedir.
Bu iki dizide yayınlanan reklamlara bakıldığında çocukların tüketimine yönelik reklamların çok az sayıda olduğu gözükmektedir.
5.1.1.Çocuklara sunulan markalardan çocuklara yönelik olan ürünler
Araştırma kapsamında değerlendirilen Acı Hayat ve Kurtlar Vadisi Pusu adlı programlarda şubat-mart 2007 tarihlerinde gösterilen reklamlar arasında çocukların kullanımına yönelik olan ürünler şunlardır:
Huggies Çocuk Bezi, Panço, Ülker Peki Maxi, Nestle Kitkat Black Çikolata, Danino Meyveli Yoğurt, Can bebe Çocuk Bezi, Elite Naturel Meyve Suları, Trident Splash Sakız, Ülker Hero Baby Lactum, Eti Solo Çikolata, Dalın Bebe Şampuanı, Ülker Çikolata, Kinder Bueno Çikolata, Ülker Albeni, First Neogum Lava Çiklet, Lays Cips, Danone Danette Puding, Eti Top Kek, Nutricia Bebelac Mamaları, Molfix Sensitive Baby, Ruffles Patates Cipsi, Dabi Dabi Mısır Çerezi, Tamek Meyve Suyu, Nescafe, Halk Yesem, Rocco Lolipop Seker, Ülker Metro, Doritos Taco, İpek Bebe Şampuanı, Alpella Rıng, Ülker Rondo Bisküvi, Nestle Crunch, Eti İkidebir Bisküvi, Nazo Soğuk Meyve Suyu, Falım Sakız, Eti Bumbada Çikolata, Halk Kup Gofret, Nestle Caramel Çikolata, Cappy Meyve Suyu, Ulker Stars Seker, Ülker Çokonat, Patos Critos, Ülker Çizi, Ülker Dankek, Milka Çikolata, Haribo Şeker, Ülker Biskrem Bisküviwww.onurcoban.com
5.1.2.Çocuklara sunulan markalardan çocuklara yönelik olmayan ürünler

Araştırma kapsamında değerlendirilen Acı Hayat ve Kurtlar Vadisi Pusu adlı programlarda şubat-mart 2007 tarihlerinde gösterilen reklamlar arasında çocuklara yönelik olmayan ürünler şunlardır:
İş Bankası Maximum Card,Total Benzin İstasyonu,Arçelik Buzdolabı-Çamaşır Makinesi,Eylis Yapı Sistemleri,Acura.Com,Total Film Dergisi,Meşe Mobilya, Domestos Çamaşır Suyu, Verona Küçük Ev Aletleri, Platin&World Business Dergisi, İstikbal Ürünleri, Yapı Kredi World Kart, Arko Traş Köpüğü, Yumoş Extra Yumuşatıcı, Eylis Yapı Sistemleri, Türkiye Finans Katılım Bankası, Genç Parti, Jival Kuyumculuk, Mca Store, Korax Digital Uydu Sistemleri, Mavi Bilgisayar, Yayla Bakliyat, Edelinox, As Metal, Emek Çelik Kapı, İmirzalioğlu Tekstil, Asır Mobilya, Mywın Pvc Wındow&Door Systems, Blanco Öztiryakiler Mutfak Donanımı, Eğin Halı, Torunoglu Ürünleri, , Karınca Medya, Gold Computer, Garanti Bankası Bonus Card, Özgür Mobilya, Star Kardeşler Mobilya, Ardonat Işıkla Isıtma Sistemleri, Tav, Sony Ericsson Walkman Telefon, Altınbaş Pırlanta, Profilo Ürünleri, Vakıfbank Kredi Kartları, Daruşşafaka Rezidans, Vichy Dercos Aminexil Sp94 Saç Bakım Ürünü, Clear Şampuan, Danone Activia, Avon Anew Clinical Eye Lift Krem, Linens Ev Tekstil Mağazaları, Ekol Mücevherat, Hob Boya, Kayalar End. Mutfak, Emsaş elektrikli Kat Kaloriferi, Orijinal Desing Pırlanta, Nako İplik, Sarar Optik Ve Güneş Gözlükleri, Thin Black, Bimeks Ürünleri, Huzur Mağaza, Turkcell İştcell, Volkswagen Jetta Oto, Tac Nevresim Takımları, Bosch Ürünleri, Fındık Tanıtım Grubu, Ülker Cafe Crown, Boyner Mağazaları, Turkcell Ekonomik Konuşma Paketleri, Emek Çelik Kapı, Asır Mobilya, Oht Peptide Krem, Profilo Tv, Perlina Mağaza, Bellona Ürünleri, Real Eslate People, Digitürk Uydu, Neutrogena El Ve Tırnak Bakım Kremi, Cola Turka, Aygaz Tüp, Yurtiçi Kargo, Nivea Visage Dn Age Krem, Kosla Vanish Tul Toz, Bağdat Baharat, Aromel Match Parfüm, Arko Nem Cream, Coca Cola,Lipton Kış Çayı,Knorr Ürünleri, Papia Tuvalet Kağıdı, Muratbey Peynir, Dem Çay, Pınar Beyaz Peynir, Lokman Helva Ve Reçelleri, Anadolu Balı, Balparmak Süzme Çiçek Balı, onurcobanVoila Saç Boyası, Schwarzkopf Palette Saç Boyası, Duru Duş Jeli, Casper Computer, Unkon Mağaza, Smoke Patch Sigara Bırakma Bandı, Avrupa Göz Merkezi, Divan Mobilya, As Metal, Bahar Tekstil, Aris Mücevher, Özgür Mobilya, Ecobella Home, Nokia N Series, Electrolux Iron Aid Kurutma Makinesi, Arzum Tost Makinesi, Cillit Bang, Star Gazetesi, Prozinc Şampuan, Profilo TV, Magic Home Yatak Örtüleri, Özsan Kat Kaloriferi, Cel-Ka Çelik Kapı Sistemleri, Yiltel Halı, Yiltel Telekom, Thomas Twıntt Temizlik Robotu, Orijinal Desin Pırlanta, Nako İplik, Adese Alışveriş Merkezi, Chevrolet Otolar, Torunoğlu Ürünleri, Yeşil Kundura Mağaza, Maas, Vodafone Network, Diadermine Lift Plus, Glade Micro Spray, Aromel Match Parfüm, Oht Peptide Krem, Avea İletişim Hizmetleri, Akşam Gazetesi, Four Four Two Dergi, Auto Car Dergi, Alem Fm, Maccoffee, Tepe Home Mobilya, Bioxcin, Gencturkcell Kampus Cell, Visa Electron Kart, Elidor Onarıcı Saç Bakım Serisi, Casper Nirvana Notebook, Galia Ankastre, Atıker Otogaz Sistemleri, Kulca Çelik Kapı, Şalvarlı Et, Emek Çelik Kapı, Etal Alüminyum, Silver Soba, Orijin Kozmetik, Caraline Giyim, Evarıyorum.Com, Vodafone, Şenpiliç, Magic Home Yatak Örtüleri, Dalin Sıvı Deterjan Ve Yumuşatıcı, Nissan 4x4 Oto, Derby Traş Kopuğu, Osse Gözlük, Barilla Makarna, Kc Group, Hakan Plastik, Dacia Logan Oto, Y London, Tursilmatik Oxı Enerji, General Mobile Cep Tel., Marshall Boyalar, Selpak Ultra Comfort, Romanson Saat, Honda Otolar, Hacıoglu Lahmacun, Siemens Otomatik Çamaşır Makinesi, Finansbank Kredi Kolay, Dunlop Gözlük, Ece Zeytin, Abbey Giyim, Likidgaz-Milangaz, Rotowash Endustriyel Temizlık Ekipmanları, Caparol Filli Boya, Denizbank İhtiyaç Kredisi, Twinexte Gözlük, Alpet, onurcoban.comPeugeot Boxer Ticari Araçlar, Demir İnşaat, Kodak Pil, Sek Naturel Yoğurt, Cumhuriyet Gazetesi, Türk Ekonomi Bankası Bonus Kart, Mc Donalds Max Burger, İstanbul Korse Merkezi, Dockers Giyim, Adres Patent.Com, Carrefour Alışveriş Merkezi, Oyak Bank Kredi Kartları, İstoc Ticaret Merkezi, Nokia 5200 & 5300 Cep Telefonu, Turkcell Kardelen İnternet, Levis Jean, Kentsel Makine, Omo Toz Det., Diet Patch Zayıflama Bandı, Nikefootball.Com, Vichy Neovadiol Krem, Sensodyne Diş Macunu, Hyundai Accent Era, Bmc Profesyonel Kamyon, Hayat Su, Keep Out Jean, Sana Margarin, Pizza Hut, Anadolu Hayat Emeklilik, Whiskas Kedi Maması, Altınbaşak Home Collection, Bezmod New Line Mağaza, Sinbo Ekmek Yapma Makinesi, Türkiye Jokey Klubü, 12.Adam Spor Gazetesi, Bank Asya Kredi Kartı, Schwarzkopf Gliss Onarıcı Şampuan, Ahmet İpek Sucukları, Sarar Optik Ve Güneş Gözlükleri, Türk Telekom A.S, Spor Toto-İddaa, Bref Wc Cel, Inter Leon Cay, Caldion Night Parfüm Ve Deodorant, Maximus Isıtma Cihazları,Samsung,Akbank,İş Bankası

ONUR ÇOBAN
2008 İstanbul Üniversitesi
RADYO-TV-SİNEMA
Yüksek Lisans
Gönderen Onur Çoban
www.onurcoban.com

not:Devamı için lütfen diğer bölüme bakınız

ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-5

Not:Lütfen Başı için diğer bölümleri okuyunuz.
-------------------------------------------------------
ÇOCUKLARA YÖNELİK MARKALARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜMLENMESİ-5
Yazan:Onur ÇOBAN
5.2.Çocuklarla yapılan araştırmanın değerlendirilmesi

20 çocukla yapılan araştırma sonucu elde edilen veriler şunlar olmuştur:

-Televizyonda izlediğiniz reklamlardan hatırladıklarınız nelerdir?

Çocuklar bu soru karşısında iki türlü yanıt vermişlerdir.Bazıları sadece genel olarak bir tür belirtmiş diğerleri ise bununla beraber marka isimlerini de söylemişlerdir.
Çocuklar kategori olarak,Telefon reklamları,Çocuk reklamları,çikolata reklamları,Çocuk bezi reklamları,deterjan reklamları,Beyaz Eşya reklamları,Sucuk reklamları,Diş fırçası ve diş macunu reklamı, Otomobil reklamları, Elektronik eşya reklamını izlediklerini belirtmiştir.
Marka belirtenler ise Dido,Kitkat,Sütaş, nesquik gibi kendilerine yönelik ürünleri belirtirken Kosla,İpek mobilya, Turkcell, Uhu,Göz grup, Arçelik, İstikbal, Puma, Samsung, Nokia, Omo, Nestle, Beko, Akbank gibi yetişkinlere yönelik ürünlerinde saymışlardır.
Çocukların yüzde sekseni çikolata reklamlarını izlediklerin belirtmiştir.İkinci sırada ise deterjan reklamları gelmektedir.
TİAK’ın verileri ile karşılaştırılma yapıldığında Ülker gibi çikolata reklamlarının sıklıkla yayınlanması bu sonuca etken olara gösterile bilinir.Ayrıca ekranda sürekli cep telefonu reklamı verilmesi çocukların televizyonda bu markalar ile muhatap olmalarına neden olmuştur.Bu yargı aynı şekilde otomobil reklamları içinde geçerlidir.
Çocuklar ayrıca Film fragmanlarını reklamlarda sıkça gösterildiğini söylemişlerdir.

-Aklınıza gelen markalardan birkaçını sayabilir misiniz?

Çocuklar bu soruya Domestos, Nike, Ace, Citroen, Adidas, Arçelik, Puma, Beko, Nokia, Samsung, Yeşil kundura, Converse, Digitürk ,Omo, Sinbo, profilo, Lescon, Kinetix , avon, polaris gibi yetişkinleri hedef alan ürünleri sayarken;Kitkat, Kent, Nesquik, Ülker, Barbie, albeni gibi kendilerine yönelik ürünleri de saymışlardır.
Çocuklar yetişkinlere yönelik 20 ürünü sayarken kendilerine yönelik sadece 6 marka saymışlardır.
Çocukların yüzde yetmişi bu soruya giyim markalarını belirterek cevap vermiştir.Reklamlarda sıkça sayılan Ülker,kitkat,digitürk,Arçelik gibi ürünler cevap verilen markalardandır.

-Yukarda Saydığınız ürünlerin hangilerini kullanıyorsunuz?

Bu soruya çocuklar Puma,Nike,Ülker, polaris, kitkat, adidas diye cevap vermişlerdir. Cevaplardan anlaşıldığı gibi yiyecek ve giysi ürünleri dışında çocuklar çok sayıda marka ile ilişkili olsa da bunları sadece bilmekte kullanmamaktadırlar.
Özellikle Digitürk ve diğer telefon markaları çocukların ilk aklına gelen ürünler olsa da bunların reklam ve çevre ile ilişkisi ortadadır.

-Aşağıda belirtilen sınıflandırmaya göre bildiğiniz markaları yazınız.
Cep Telefonu:
Çocuklar bu soruya Siemens,Nokia, Samsung, philips markalarını vererek cevaplamışlarıdır.
Nokia yüzde 90 gibi bir oranla cevaplanmıştır.Dizilerde en çok yayınlanan cep telefonu reklamlarından olan bu marka bilinirlilik açısından da ilk sıradadır.Sık söylenme açısından ikinci sırada olan samsung, aynı şekilde dizilerde sıklıkla yer almaktadır.
Kozmetik ürünü:
Avon, Nivea, oriflame, Dove olarak cevaplanan bu soruda en çok Avon ismi belirtilmiştir.
Reklamlarda sıklıkla gelen Avon ayrıca ailelerin kullanımı göz önünde tutulduğunda en çok bilinen kozmetik markalarının başında geldiği belirtilmiştir.Reklamlarda yer alan Nivea markası da bilinen ürünlerdendir.
Bu soruya iki çocuk cevap vermemiştir.
Banka:
Ziraat bankası, İş Bankası, Denizbank, Akbank, Finansbank, Garanti, Bank Asya olarak cevaplanan bu soruya çocuklar en çok Akbank,İş Bankası ve Garanti cevabını vermiştir.
Reklamlarla karşılaştırıldığında en çok cevaplanan bankalar gibi Bank Asya’nın da söylendiği dikkat çekmektedir.
İçecek:
Coca-cola, Cola Turca, Fanta, Nesquik markaları bu soruda cevap olarak verilmiştir.Direk çocuklara yönelik olan sadece Nesquik olsa da en fazla kola markaları belirtilmiştir.
Ayrıca marka vermeden meyve suyu diye cevaplayan çok sayıda çocuk vardır.
Bu cevaplara bakıldığında her iki kola markasının da televizyonda sıklıkla gözüktüğünü belirtile bilinir.Ayrıca Tamek,Dimes gibi meyve suyu reklamları da sıklıkla ekran gelmektedir.
Çikolata,gofret,sakız,bisküvi:www.onurcoban.com
Rondo, Kitkat,Ülker,Falım,Nestle,Dido,Tutku, Alpella, biskrem diye cevaplanan bu sorularda Ülker en fazla söylenen marka olmuştur.Cevaplardan anlaşıldığı gibi Ülker ayrıca belirtildiği gibi farklı ürünler halinde de söylenmiştir.
Ayrıca çocukların tüketimine en çok uyan bu kategoride, çocukların yüzde yirmi beşi hiç cevap vermemiştir.
Elektronik eşya:
Çocuklar bu soruya Beko, Arçelik, Sinbo, Vestel, Profilo gibi ürünleri belirterek cevaplamışlarıdır.
Beko ve Arçelik en çok tercih edilen markalar olmuşlardır.Reklamlarla karşılaştırıldığında bu tutarlı bir davranıştır.
Mobilya:
Çocuklar bu soruya İstikbal,Yataş, Merinos, Bellona, İpek cevaplarını vermişlerdir.
İstikbal’in en çok cevaplanan marka olduğu bu soruda bellona da tercih edilmiştir.
Gözlük:
Çocuklar bu soruya Emre optik ve Göz grup olarak cevaplamıştır.
Reklamlarda en çok tercih edilen kategorinin gözlük olmasına rağmen çocuklar bu soruya cevap vermekte zorlanmışlardır.En az sayıda cevaplanan sorulardan biri bu sorudur.
Çocuk Bezi:
Can bebe, huggies, molfix, prima bu soruda söylenen markalardır.Çocukların tamamı bu soruyu yanıtlamış ve çoğunluğu can bebe cevabını vermiştir. Huggies gibi markaların söylenmesi reklamlarla uyumludur.
Otomobil:
Çocukların tüketimi için tasarlanmayan bu kategoride çocuklar, Fiat, Honda,Toyota, Mazda, Mercedes, BMW, Tofaş, Dodge, Ford, Kia, peugeot, VW, Ferrari, hyundai, Renault gibi cevaplar vermişlerdir.
Çocukların en fazla ürün saydıkları kategoriyi oluşturan otomobiller reklamlarda da farklı markalar olarak sıklıkla gösterilmektedir. Çevre ve televizyon faktörlerinin etkisindeki çocuklar otomobil markalarıyla daha fazla ilgilenme ihtiyacı hissetmektedirler.
Otomobil Lastiği:
Çocuklara çok uzak olduğu düşünülen bu markalarda, Lassa, goodyear, michael sayılan ürünlerdir.
Çocukların çok ilişkisi olmaması gereken bu üründe bile cevaplama oranı yüzde 60 düzeyindedir.

SONUÇ
Araştırma çocuk ile marka kavramlarının ilişkisini irdeleme ve bunların olası sonuçlarını belirleme amacı gütmektedir.Bunun için yapılan incelemede hem www.onurcoban.comkuramsal hem de uygulamalı araştırmalar gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın kuramsal kısmında marka ve reklam kavramlarının üzerinde durulmuştur.özellikle kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle dünyanın herhangi bir yerine kolayca ulaşılabilinmesi,reklamcılığı daha da geliştirmiştir.Farklılıkların ortaya konulması amacıyla oluşturulan markalar doğru planlama stratejileri ile reklamlarda boy göstermektedir.
Tüm yaş gruplarında olduğu gibi 18 yaş altındakilerin de ekrandan etkilenmesi kaçınılmazdır.Bu nedenle bu yaş grupları da diğerleri gibi ihmal edilmemelidir.Çocukların gelişiminin henüz tamamlanmamış olması televizyonun zararlı özelliklerinden daha fazla etkilenmelerine sebep olabilmektedir.Bu açıdan programların hedef kitleleri doğru belirlenmelidir.
Araştırmada görüldüğü gibi 5-11 yaş grubunun en çok izlediği programlar şiddet içerikli dizilerdir.Bu dizilerin içerikleri kadar aralarında yayınlanan reklamlarda denetlenmesi çok önemlidir.Yanlış kodlar içeren reklamlarla karşılaşan çocuklar bundan zarar görebilmektedirler.
Araştırmanın kuramsal kısmında açıklandığı gibi hedef kitle kavramı bu açıdan çok önemlidir.Doğru belirlenmiş hedef kitle hem olası sorunları ortadan kaldıracak hem de reklamların doğru bir şekilde amacını yerine getirmesine yardımcı olacaktır.Tüketim amacıyla hazırlanan reklamlar yanlış hedef kitleye verildiğinde bilinirlilik oranı satış oranına yansımayacaktır.Bu açıdan bakıldığında çocukların izledikleri programlarda çocuklara yönelik ürünlerin yer alması gerekmektedir.
Araştırmanın uygulama kısmı iki aşamadan oluşmaktadır.İlk olarak TİAK’tan alınan veriler çalışmaya ışık tutması hedeflenmiştir.Daha sonra yaşları 10-11 arasında değişen 20 çocukla yapılan çalışma ile çocuklara yüz yüze görüşmeyle sorular sorulmuştur.Bu sorularda çocukların bildikleri markalar belirlenip reklamlarla karşılaştırılması yapılmıştır.
Görüşme sonuçlarına göre çocukların büyük çoğunluğunun kendilerine yönelik olmayan ürünleri bildikleri ancak bunların çoğunu kullanmadıkları anlaşılmıştır.Çocuklar otomobil gibi bir ürün hakkında 15 markayı sayabildikleri halde, kendilerinin tüketimine daha fazla uygun olan gofret,çikolata gibi ürünlerde sadece 9 tanesini sayabilmişlerdir.Bu açıdan bakıldığında çocuklar kullandıkları ürünlerden çok kullanmadıkları ürünleri daha çok bilmekte oldukları anlaşılmıştır.
Aradaki bu farkın anlaşılması amacını güden bu çalışmada verilen cevaplar ile TİAK’ın verileri karşılaştırılmıştır.Reklamlarda çok sayıda otomobil,banka ve cep telefonu ürünü gösterilmesi çocukların bilgilerine de yansımıştır.Çocuklar bu ürünler onurcoban.comhakkında oldukça fazla sayıda marka bilmektedirler.
Markalara bakıldığında reklamı çok yapılan Ülker,Nokia,Akbank gibi markalar çocukların çoğu tarafından bilinmektedir.Çocuklar reklamlarda sıklıkla tekrarlanan ürünlerin çoğunu duymuşlardır.
Ancak cevapların bazıları, reklamlarda yer almayan ürünlerdir.Bunların çevresel koşullar ile ortaya çıktığı düşünüle bilinir.Ailelerinin kullandıkları ürünleri de bilen çocuklar,bu ürünler reklamlarda yer almasa da saymışlardır.Bu açıdan bakıldığında markalarının bilinirlilik oranının sadece televizyon tarafından şekillendirilmediği sonucuna varılabilir.Ancak en büyük etkenlerden birinin televizyon reklamları olduğu da yine bu çalışmada ortaya çıkmaktadır.


KAYNAKÇA

KİTAPLAR:
AnaBritannica,İstanbul,Hürriye Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik AŞ,1994
AVŞAR , Zakir ve ELDEN, Müge, Reklam ve Reklam Mevzuatı, RTÜK yayınları, Ankara, 2004
ERGÜN, Yolcu ,Televizyon Reklamcılığı , İ.Ü.İletişim Fakültesi yayınları,İstanbul,2001
GÜLSOY,Tanses,Reklam Terimleri ve Kavramları Sözlüğü,1999
KARS, Neşe ,Televizyon Programı Yapalım Herkes İzlesin,Derin Yayınları;İstanbul,2003
MUTLU,Erol,İletişim Sözlüğü,Bilim ve Sanat Yayınları,Ankara,1998
ÖNGÖREN, Gürsel ve AVŞAR, Zakir, Radyo ve Televizyon Hukuku, Piramit Yayıncılık, Ankara, 2003
ÖZER,Çetin,Yayınlanmamış Ders Notları,İ.Ü.İletişim Fakültesi Reklam Fotoğrafçılığı Dersi
PEMBECİOĞLU,Öcel,Nilüfer, İletişim ve Çocuk, Ebabil Yayınları, Ankara, 2006
ELEKTRONİK KAYNAKLAR:
TDK Güncel sözlük. http://www.tdk.gov.tr
KURUMLAR
Televizyon İzleme Araştırma Komitesi (TİAK)
-------------------------------------------------------------
ONUR ÇOBAN
2008 İstanbul Üniversitesi
RADYO-TV-SİNEMA
Yüksek Lisans